KENDİ HAKKINI VERMEK

KENDİ HAKKINI VERMEK

UĞUR CANBOLAT

AHLÂK-I HASENE erleri öncelikle kendi hakkını verenlerin arasından çıkarlar. Hem kendine hem de herkese âdil olmak demek olan bu anlayış temel hayat bakışlarının temel çizgisini teşkil eder.
Kendi hakkını veremeyen elbette başkalarının da hakkını veremeyecektir.
Hayatın hakkını veremeyecektir.
Bu ise tam bir manevi kaos olacağından yaşamın tüm trafiği karışacaktır. Hâlihazırda olan budur zaten.
Güzel ahlak yolcuları kişinin kendi hakkını vermesini onları yoktan var eden ve varlıklarından haberdar olacak bilinci ihsan ederek beyana yetkili kılan Allah’ı doğru tanımakla mümkün olacağının idrakindedirler. Bu sebeple sahih bir Kur’an öğrencisi olmayı birinci sıraya koyarlar.
Gerçek ilim olan ve haricindekileri açıklayan vahye dayanmayan her yorumun beşer eksikliği barındırdığı şuuru onları tetikler. İlahi buyruğu anladıkları nispette kendilerini ve hayatı anlayabileceklerini kavradıklarından kendi haklarını vermelerinin ancak buna bağlı olduğunu bilirler.
Beşer olmanın hakkını vermek için evvela yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in neden Fahr-i Kâinat Efendimize “Bende sizin gibi bir beşerim” dedirttiğini çözmeye çalışır. 
Bu çözümlemeyi başarabildiğinde Şanlı Nebi’yi anlayıp hakkını vererek kendi hakkını verme yolunda bir adım atar.  
Bu kendilik bilincinin besmelesidir.
Yaratılışı düşünür. Burada mükemmelliği görerek Rabbimizin yaratıcılığındaki kusursuzluğu kavrar.
Bu kusursuzluğun Nübüvvet kurumunu zorunlu kıldığını kavrar. 
Vahyin hayal olmayıp hakikat olduğu bilgisine erişir.
Sistematik düşünce silsilesini tahkim ederek kendi hakkını bu umdelerin tarifi çerçevesinde vermeye başlar. Başkalarının insana getirdiği tarife değil Rabbimizin buyurduğu tanımlamaya odaklanır.
Yüksek erdem yolcuları hayatın sürgit bir inşa faaliyeti olduğunun şuurundadır.
Bu derin kavrayışı kaybetmeden anlamlandırmayı sürdürür.
İlim sahibi olmayı, irfaniyete ulaşmayı, hadiseleri yorumlamayı bu çerçevede yapar.
Sevme ve sevilmeyi, üzülmeyi, kederlenmeyi, coşup neşelenmeyi hep bu terazide tartar.
Ne eksiltir ne de çoğaltır.
Tevazuya kibir karıştırmamayı bu şekilde başarır. Aktif sabrı harekete geçirerek kararlı duruşu bu anlayışla konumlandırır. 
Gönül ödeşmesi olarak tarif edebileceğimiz rıza üzere yaşamayı bu kavrayışla temellendirir.
Varlık sarhoşu olmamayı başarmak ister. Yokluk yılgınlığına düşmekten korunur. 
Kendi hakkını vermenin ilk basamakları arasında keşfetmekten korkmamak yer alır. Ardından gelişmek ve değişmekten kaçmamak gelir. Ezberlerini ve vahyin doğrulamadığı müktesebatını tereddütsüz sırtından atmak üçüncü aşamadır ki, atalar kültünden azat olmaktır.
Kendi hakkını vermeyi önemseyenler asla denemekten vazgeçip havlu atmazlar. Onların bağrında barındırdığı müjdeyi görmeye çalışır eksiklerini bu istikamette giderirler.
Kendinin hakkını vermeye azmetmiş güzel ahlak yolcuları gönlüyle aklını kesiştirir kavgaya izin vermez.
Ey hakikat yolunun kendi hakkını vermeye ahdetmiş olan sahih yolcusu!
Kendi hakkını vermek Allah’ın yüce kitabında sana biçtiği çerçeveyi kavrayıp verilen yükümlülüğünü yerine getirmekle mümkün olacağını unutma. 
Vahyi anlayıp kavramadan kendi hakkını veremezsin. 
İmanın hakkını veremezsin.
Kalbinin ve aklının hakkını veremediğin gibi iraden ile özgürlüğünü heba edersin. 
Evrendeki mühim konumunu tayin edemezsin.
Diğer varlıklarla yaratıcı üzerinden bir iletişim geliştiremezsin. 
O halde hem kendi hem de hayatın hakkını eksiksiz verebilmen için tüm varlığınla Kur’an’a yönelmeli ve hakkını vermelisin. 
Kendilik bilincine ulaşmanın başka yolu yoktur.
Yanlış cereyanlara kapılarak kendini heder etmemelisin

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :