DUYGUSAL EMEK HIRSIZLIĞI

DUYGUSAL EMEK HIRSIZLIĞI 
HATİCE FAHRUNNİSA 

Bedenin taşıdığı yük gözle görülür fakat bir de dilin söyleyemediği bizi içten içe yoran, yıpratan duygu yüklerimiz vardır. “Nasılsın?” sorusu sorulmaz ama cevabı beklenir. “Ben buradayım” demezler ama hep senin orada olman gerekir. Duygusal emek hırsızlığı adı konmamış olsa da bir sömürü biçimidir.
Kur’an’da Rabbimiz, her bireyin yalnızca kendi yükünü taşıyacağını bildirir. Fakat duygusal emek hırsızlığı, bu ilahi ilkeye aykırı bir biçimde, başkasının yüklerini sürekli olarak sırtımıza yükler durur.
Farkında olmadan da olsa bunu yapanlar bazen eş, bazen bir arkadaş, çoğu zaman ise bir ebeveyn olur. Seni adeta “duygusal şarj ünitesi” gibi kullanır ama kendi boşluğunu doldurmaz. Çünkü seni değil, senin verdiğini sever. Bir ilişkinin ayakta kalabilmesi için harcanan görünmez enerjidir. Duygusal emektir.
Bizler dost, evlat, eş, arkadaş olarak daima dert dinleriz. Gerginlikler olduğu zaman stres ortamını yumuşatırız. Tartışmalar çözülür. Bunun için sürekli empati kurarız. Affetmek, sabretmek, anlamak paketin içindedir. Bu emek, sevgiyle verildiğinde bağ kurar. Dengeli bir ilişkide her iki tarafta bu şekilde kalkındırıcı davranır. 
Ancak karşılık görmediğimizde duygularımız biriktiririz ve bu yorgunluğa, küskünlüğe ve zamanla da kimlik aşınmasına dönüşür. Duygusal emek hırsızlığı, tek taraflı bir duygusal yatırımın kronik hale gelmesidir. Karşınızdaki kişi sizden sürekli enerji alır, sizi kendisiyle meşgul eder ama aynı emeği size sunmaz. Bu, artık ilişki değil bir duygu sömürüsü haline gelir.
Bu hırsızlık ise şu şekilde başlar. Sürekli senin anlaman beklenir, o seni hiç anlamaz. O küsünce sen barışırsın, sen kırılınca sessiz kalır. Onun boşluklarını sen doldurursun, senin boşlukların görmezden gelinir. Onun ağlaması dramatiktir, senin ağlaman hassasiyettir. Bu bir karşılıklı alışveriş değildir. Bu, görünmeyen bir istismardır.
Duygusal emek hırsızlığı, zamanla kişinin ruhsal sağlığını aşındırır. Herkesi mutlu eden ama içi boşalan bir iyi insana dönüşürsünüz. Zamanla farkına bile varmadan yorgun hissetmeye başlarsınız. Bu sadece fiziksel bir durum değildir. Ruhsal bir tükenmişliktir. Enerjinizi toparlayamazsınız çünkü içinizde sürekli akan bir musluk vardır: “Ver, hep ver.” Çünkü merhamet ile kendi sınırlarını ihlal ettiren saflık birbirine karıştırıldığında kişi hem ruhunu hem de aynı zamanda benliğini yitirir.
Bu durum kendi duygularınıza, ihtiyaçlarınıza, hatta acılarınıza bile yabancılaşmanıza neden olur. Çünkü “önce o” kalıbı bilinçaltınıza kazınmıştır.
Kurduğunuz ilişkiyi terk edemezsiniz çünkü kendi değerinizi ilişkinizdeki bu rolünüzden almaya başlarsınız. “Ben onun dayanağıyım." Oysa yaşanan bir dayanışma değil, çöküştür.
Sürekli başkasının duygularına odaklı yaşamak, “Ben ne hissediyorum?” sorusunu unutmaya neden olur. Bu da benlik algısında bulanıklık yaratır.
Tüm bunları fark ettiğiniz an geri çekilmek istersiniz ve vicdan sandığınız o ses size suçlu hissettirir. Bu atmanız gereken ilk ve en güçlü adımın zamanının geldiğini gösterir. Sessiz başlar bu devrim. Geri çekilin yavaşça. Herkesi memnun etme ihtiyacını bırakmak, en radikal iyileşme adımıdır. 
Duyguların sınırsızca değil, adilce paylaşılması esastır. Bu yüzden de sınır çizmek gereklidir. “Hayır” demenin bencillik değil, sağlıklı bir benlik belirtisi olduğunu unutmayın. Kendini yok sayarak verilen bir emek, sonunda seni kimseye yetemeyecek hâle getirir. Çünkü ancak emek, ihlâsla, dengeyle, vicdanla verildiğinde berekettir.
Sizi "iyi insan" kalıbına hapsederek manipüle eden ilişkilerinizle yüzleşin. İyi olmak, kendini yok saymak demek değildir. Bu durum ayrıca ilişki haritalarınızı da gözden geçirmenize yardımcı olur. 
Kim sizi besliyor, kim sizden sürekli harcıyor?  İlişkilerinizi dürüstçe tartın. Hak ettiğiniz yerde kararlılıkla durmazsanız, kimse sizi oraya yerleştirmez. 
İlişkilerde adalet, İslam ahlakının temelidir. Merhamet, fedakârlık ve anlayış güzeldir. Lakin yalnızca Allah rızası için ve sınırlarını koruyarak verildiğinde yücelticidir. Yoksa kendini yok ederek verilen hiçbir şey ne kulda ne Rab katında tam bir hayra dönüşmez.
Herkese gösterdiğiniz anlayışı önce kendinize göstermeyi unutmayın. “Yoruldum.” demek bir zayıflık değil, bir varoluş ilanıdır. Kendi varoluşunun ilanını yapamayan biri ise senaryosunu başkalarının yazdığı hayatta figüran olmaya mahkûmdur. Bu durum yalnızca bir söz değil, tercih edilen bilinçli bir eylemdir. Kendini bilerek seçmektir, merkezinde karar kılmaktır.
Duygusal emek hırsızlığı, çoğu zaman iyi niyetle karıştırılır. Ama gerçek iyilik, kendini yok saymadan vermek ile olur. Her şeyi verirken kendini tüketen bir kişi, sonunda başta şahsına olmak üzere kimseye yetemez hale gelir.
Duygusal emek hırsızlığı aslında kendinden çalmaktır.

Yazıyı Beğen :     3
Paylaş :