ALDATAN VE ALDANAN İNSAN
ALDATAN VE ALDANAN İNSAN
HATİCE FAHRUNNİSA
Önce insan aldandı.
Öyle ki aldananlar çoğunlukla aldandığının farkına bile varamadı 1. Müttaki olan bir mü’min de aldanır lakin hatasını bildikten sonra vazgeçmeyecek kadar kandırılamaz 2.Fasık bir mü’min hatasını anladıktan sonra bile değişik bahanelerle vazgeçmeyecek kadar kandırılmaya varan aldatmalara maruz kalır 3. İnanmayanlar ise küfürleri kendilerine güzel gösterilerek aldatılmanın ötesinde -fark etseler bile- ondan vazgeçemeyecek kadar kanar 4.Önce insan kandı, aldatıldı.
Sonra kendisi kandırdı ve aldattı. Ve hala devam ediyor hem aldatmaya hem de kandırmaya.
Yaratılış maksadından uzaklaşıyor.
İlahî rızanın dışına çıkıyor.
Yanlış hedefi doğru gibi görüyor ve hakikati zannediyor.
Tıpkı çölde su diye görüp aldandığı ama iç yüzünü göremediği serap gibi. Durmadan hayale kanan durmadan sahte görüntüye oyalanan insan, çöl ortasında susuz kalıyor.
İnsan iki göz bebeği kadar değer ister, çok kıymetli olmak ister. Kimseyi de kendine layık bulmaz. Arzuları o derece ileri gider ki kötülüğü emreden nefisle işbirlikçisini bir türlü farkedemez. Hevâsını (nefsânî arzularını) İlah edineni de görmez. Önde ben olayım, görünen ben olayım, en büyük ben olayım…
Allah, (c.c.) başka bir âyette tekrar sorar:
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun?”
Hayır derler, çünkü bu kişiler duyu organlarını devre dışı bırakmakla kalmayıp doğruyla yanlışı, hidayatle dalâleti birbirinden ayırıcı, kavrama yeteneklerinin komuta merkezi olan akli melekelerini de bloke ederler.
Zannederler ki dünya hayatından başka hayat yok. Öylece yaşayıp ölüp gidecekler.
Herşeyin dönüp dolaştığı yer nefis-i emmarenin arzusudur. Zira nefis yanlış adına bir şeyi arzulamadıkça, kişinin o yanlışı işlemesi düşünülemez.
Hz. Yûsuf’un gözüyle bakmak gerek “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder” demek lazım.
Servetiyle ve maddi imkanlarıyla aldanır insan. Benliğini kuşatan en büyük korkuya kanar. Bu sahip olduğu serveti kaybetme korkusudur. Malını mülkünü artırmak için insanları aldatarak haram işlemekten, eksilmemesi için zekât ve sadaka gibi dinî ve insanî yardımlaşma ve dayanışma farziyetini ve erdemini terk etmekten, mahcubiyet duymaz.
Bu tehlikeli zaafa karşılık Hz. Peygamber (sav) Efendimizin;
“Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” dediği hiç işitilmemiş gibi.
O güzel, “Vallahi ben vefatımdan sonra sizin Allah’a şirk koşmanızdan değil, dünya konusunda didişip çekişmenizden korkarım.” diye söylememiş gibi.
İnsan dostlarına da aldanır. O dostlar münafıkların ta kendileridir. Kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, bir konuda taraf olduğunda haddi aşar, haksızlık yapar, işi düşmanlığa dönüştürürler. Kerbela’daki gibi …
“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! "Andolsun, Kur’ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.” Furkân, 25/26-29 demeleri de onları kurtarmaz.
İnsan ibadette de aldanır. Namazlarının çokluğunu, verdiğindeki cömertliği,orucundaki gücü kuvveti kendinden bilir. Tevazusuz secdede gururuyla gafildir.
Ticaretteki ustalığıyla aldattıkça aldanır insan.
İlimle aldanır . En doğrusunu O bilir. Haddini ukalaca aşar. Masumdur zira. Suçlanacak biri hep vardır ve vicdanın sesi artık zerrece duyulmaz.
Bir de sevgide aldanır insan. Sevdiğini ve sevildiğini zannederken yanılır. Ne saygı vardır oysa ne aşk… Karşınızdaki birlikteyken size öyle ilgili öyle düşünceli davranır ki aksini bile düşünmezsiniz. Ancak durum çok farklıdır, insanların maskeleri vardır. Huzurunuz bir maskenin inmesi kadardır.
Kur’ân’da “hutuvâtü’ş-şeyâtîn” adıyla yer alan vesveselerle yöntemlerle pek çok kimseyi aldatıp kandıran şeytan ve yardımcılarından ancak ilahî uyarı ve bildirileri dikkate alarak ihlâs ve samimiyetle hareket eden kimseler kurtulabilir. O zaman daim dualarımızdan biri de “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından ve yanımda bulunmalarından sana sığınırım” duasıyla Allah’a sığınmak olmalıdır.
Vesselam
1- Âl-î İmrân 3/14; Nisâ, 4/18-20; Enfâl, 8/48.
2- Âl-i İmrân, 3/133-135
3- Necm, 53/32
4- A’râf, 7/28
Yorumlar