TASAVVUF VE DEFİNE AVCILIĞI
TASAVVUF VE DEFİNE AVCILIĞI
SERKANT DERVİŞOĞLU
Genelde tasavvufla ilgilenmeye başladığımızda bizden ne götürecekleri ile ilgili değil de neler kazandıracağıyla ilgileniriz. Bunun tam tersi olması lazım oysa ki.
Makamlar, haller, menkıbeler, hikâyeler ve hayaller havada uçuşur.
Bazıları gerçekleşir de. Şaşırır kalırsın, kendini inandırırsın ama sonrası kesilir. Kerametler rutinleşmeye başlar, heyecan kesilir. Anlayacağın senin yaşamadığın hallerde sende karşılığı azalmaya başlar. Yani sende inanmamaya başlarsın. “Öyledir bu” diye etrafına anlatırsın, zamanında o kadar laf söyledik bari arkasında duralım diye. “Bunda da bir hikmet var hatta fetret dönemindeyim” dersin.
Sonra başlarsın define avcısı gibi bitmek bilmeyen hayali bir hazine peşinde ömür geçirmeye.
Defineci nasıl sağda solda duyduğu bir harita veya bilmem Uydurukçu Köyünde bir yaşlı amca var. Eski mübadele zamanında Rumlardan kalma altınların yerini biliyormuş.
Hadi koş o köye, git amcayı bul. Tabi amcanın ruhuna El-Fatiha. Adamcağız yürümüş gitmiş. Bir başka hüsran daha tabi. Heyecanı yetiyor demek ki. Bu kişiler arada birkaç kırıntı da bulurlar bakma. Senden götürdükleri de cabası. En önemli özellikleri bu konular hakkında iyi bilgileri vardır. Sen bile dinlerken cazibesine kapılırsın. Kendinden geçersin. Vay be! Neler oluyor ya!
İçten içe de tırsarsın, oralara ben nasıl gideceğim çok uzak diye. İş, güç var. Bu definecilerin hayatı olmuş âdeta. Meslek haline almış. Sorsan bu kolpacılara; hayatını vakfetmen lazım, çileli iş, gecen gündüzün gider. Yok efendim cinler tarafından çarpılma durumu. Daha neler neler. Hayretler içerisinde kalırsın. Yani bir hazine bulacağım ve onu elde edeceğim diye düştükleri hale bak. Bunlara kalsa mukaddes iş, işin sonunda tabi büyük ödül var.
Şimdi kızacaklar bana ama Tasavvuf camiasında da böyle bir acıklı durum söz konusu, yok orada bir efendi şöyle keramet gösteriyor, haydi oraya.
Şurada bir türbe var, haydi oraya.
Şu kadar zikir çekiyorum bak benim halime. Her okuduğunun içinden yerli yersiz manalar çıkarırsın. Millet gelir sana soru sormaya da başlar. Her duyduğun okuduğun bir meta gibi elde edeceğim diye haldır haldır koşturursun.
Belki de bunun gizemi yüzünden böyle oluyor. Başta da dediğim gibi ne kaybedeceğin değil de neler kazanacakların için yapıyorsun bunu.
Çok ahlaksızca bir davranış gibi geliyor bana bu acınası durum.
Hak gibi gözüken ama boşa giden bir ömür. Bu mukaddes kelamı defineci zihniyetli insanların elinde çarçur olup gidiyor. Elinde avucundakini bir kumarbaz gibi kaybedeceksin. Değer mi ömrünü başkasını yazdığı bir haritanın peşinde koşmaya.
Bakma sen bu definecilere öyle bir hale gelirler ki işin sonunda hayalinde bir harita çizer ve onu aramaya koyulur.
Çünkü asıl hazine kendinsin ve sen önce kendini bilmelisin.
Kendini bulmalısın.
Hz. Şemse "Marifet nedir?" diye sordular.
Buyurdu ki:
"Marifet, kalbin Allah ile olmasıdır."
Diriyi öldür ki o cesedindir.
Ölüyü dirilt ki o kalbindir.
Hazırı kaybet ki o dünyadır.
Kaybı hazır kıl ki o ahirettir.
Varı yok et ki o, heva ve hevestir.
Yoku var et ki o da niyettir.
Yorumlar