TASAVVUF, PSİKOLOJİK VAKALAR VE KENDİNİ BİLMEK

TASAVVUF, PSİKOLOJİK VAKALAR VE KENDİNİ BİLMEK
SERKANT DERVİŞOĞLU

Tasavvuf kelime manası itibariyle saflaşmak anlamına gelir. İnsanlık var olduğundan beri yaşadığı alemin hem zahiri hem batıni olduğunu idrak eder bir haldeydi. Bu dünyanın eğlencesiyle eğlenemeyen insanların oluşturduğu bir düşünce pratik yaşam olarak açığa çıktı. Bu kavram ve düşünce kendisini bir yaşantı olarak ortaya koydu. 
Bunun genel kabul görmüş hali tasavvuf adını aldı. 
Aynı tanımı kendilik bilinci içinde kullanıyoruz. Açıkçası daha birçok tarifini bulmak mümkün ama ben bu yazıda bu mana üzerinden gideceğim.
Tanımda “dünya eğlencesiyle eğlenemeyen” dedim. Bu tanım İbn-i Arabi’ye ait. O, bu kişilere “talip” adını veriyor. Talip kendi etrafı ile uğraşmaktan sıyrılıp içine doğru bir iletişim ve farkındalık yolculuğu sürecine girdiğinde kendinde ve evrende bir dolap döndüğünün sinyallerini ve işaretlerini görmeye başlıyor. Hissediyor bunu fakat tarif edemiyor. Yani hangi sebepten göremediğini göremiyor. Belki de izah edemediği muhalif düşünceler içinde buluyor kendini. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
İşte sıkıntının başlangıcı da tam burası. Eğlenememek rahmani mi yoksa psikolojik bir vaka mı?
Peki, içinde bulunduğum buhranlı hal, gönlümdeki düşünce karmaşası ve nereye konumlandıracağımı bilemediğim bu algım beni nereye götürecek?
Kendimle yüzleşip durumun farkına varıp çıktığım yolda ilahi bir hikmet mi arayacağım yoksa gayet açık bir şekilde psikolojik olarak yaşadığım sıkıntıyı kendime değil de ilahi bir kuvveye atfedip, kendimi olaydan bir güzel sıyıracak ve kendimce ayakları yere basmayan bir hikâye kurgulayıp onunla gönlümü mü eğlendireceğim? 
Sanki konunun benimle hiçbir şekilde alakası yokmuş gibi yaptığım bu davranış ne tuhaf değil mi? 
Yaşadığımız tüm olaylar direkt bizimle alakalı bunu unutmamak gerek. İnsan şuurlu veya şuursuz bir çıkış yolu arar. Bilmediği şu ki, bunun yolu öncelikle kendisiyle sağlıklı bir yüzleşmeyi gerçekleştirmesidir. 
Acı olan taraf ise bunu istemiyor. Elbette bu kaçışın birçok sebebi olabilir.  
Tasavvufun engin deryasına yüzleşmeden kaçınan şuursuz bir bilinç ile dalındığında hiçbir şeyin ayağı yere basmaz. Hiçlik, arınma, yüzleşme, ilim ve amel etme gibi önemli meseleleri o şevk halinde iken hiçbir şekilde umursamaz. Çarpık taraf şu ki, umursar gibi yapıp taklidi bir hal üzere yaşar. 
Alemdeki varlığının özel olduğunu gösterebilmek için buna inanır. 
Bunlar da yetmez kişiye.
Kendini karşısındakine suçlattırır da. İşin tuhafı bu kişiler kendi yaya oluşuna aldırış etmeden şeyhliğe de soyunurlar. Talip olmak da kesmez bunları. 
Hal böyle olduğunda orası artık dergâh değildir, dernek olma yolunda ilerliyor demektir. Çok tehlikeli bir durumdur bu.
Kendini arama bulma yolunda şifa arayanlar özünden uzaklaşmış bu tasavvuf anlayışı ile iyileşmeye çalışsalar bile hayatlarını daha da mahvederler. 
Ahiretlerini de yakarlar. 
Uzaktan baktığın zaman her şey İslam ve şeriat adı altında ilerliyor gibi görünür. Belli bir süre sonra evliya menkıbeleri dinleye dinleye sonuna doğru kendileri de o menkıbeyi yaşadığını varsayıp etrafa yayarlar. Hatta fazlasını da yaparlar.
Halbuki tasavvuf ana meselelerinden birisi hiçlik mevzusudur. Hiçlik ise tüm anlayışlardan, inançlardan hal ve davranışlardan yanlış olanı terk etmek, yerine doğruyu koymak demektir. Ne yazık ki varlık denilen benlik duygusu ağır basar. 
Şimdi modern zamanda dergahlar herkese açık olduğu için bu durumlar daha da yaygınlaştı. “Ne olursan ol gel, burası ümitsizlik kapısı değil” yaklaşımı bu durumu körükledi.
Bana kalırsa aslında eskiden de böyleydi. Bugün de böyle. 
Dergahların asıl işi psikoterapi merkezleri gibi geliyor bana. Toplu terapi yapılıyor adeta. Bunları küçümsemek için söylemiyorum haşa kendimce bir hakikati dile getiriyorum. İyi ve uzun süreli bir gözlem neticesinde yazıyorum bunları. 
Kimsenin hakikat peşinde koştuğuna inanmıyorum, çünkü buna tanık olmadım.
Kimsenin kendini bilmek, yaratanını bilmek adına çaba sarfettiğini sanmıyorum. 
Belki de çok genelledik. Elbette kendini arayanlarda vardır, hakikati bulanlar da mevcuttur fakat bunlar çok çok az.
Allah hidayet versin bizlere. 
Eşyanın hakikatini göstersin inşallah, kendimizi bulmayı hoş sohbet içinde olmayı nasip etsin.
"Noksanlık şu demektir: Birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışı."  
Martin Heidegger

Yazıyı Beğen :     3
Paylaş :

Yorumlar

2 Yorum

  1. Tolga Demirci 28-10-2022

    Eline Emeğine Sağlık..

  2. Yasemin Uçar 12-10-2023

    Yazılarınızı okumak büyük bir zevk. Elinize, kaleminize sağlık