UÇAN BİR FİL GÖRDÜM SANKİ

UÇAN BİR FİL GÖRDÜM SANKİ
SERKANT DERVİŞOĞLU
Uçurumun kenarında gitmek, hem de sürekli kayarak gittiğin bir zeminde...
Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Moto-cross motoruyla orman yolundan, geniş vadilere ve ara patikalara kadar uzanan bir yolculuk. İnsan yaşamadığı her şey uzaktan hoş gelir ya, bu da öyle. Kan ter içinde yol alırken, “Motorun üstünde mi durayım, yolda mı kalmaya çalışayım?” gibi türlü davranışlarla inanılmaz bir şekilde vücudu kasarsın. Bir türlü rahat olamazsın. Öyle gerilirsin ki etrafındaki yeşilliğin, orman kokusunun farkına bile varmadan gidersin.
Bir ara “Allah’ım, bitsin bu çile!” diye sessiz bir çığlık atarsın. Yer yer yüksek adrenalinden sesli bağırışların da olur. İçinden ciğerden gelen bir haykırışı salarsın, küçük prens…
İnsan elbette ekstrem spor yaptığında —hele de denize eğitimsiz atıldığında— yaşadığı şaşkınlıkla korkunç bir çaresizlik duygusu hisseder. Ya da hafiften teorik bir eğitim sonrası olsa daha iyi dersin. Ama yine de yaşayacağın hadise karşısında vereceğin tepkiler, keyif almaktan çok hayatta kalma mücadelesi gibidir.
“Şimdi Allah aşkına kardeşim, sen ne anlatıyorsun bize?” diyebilirsiniz. Bunu biliyoruz zaten; her meslek dalı, her yeni şey bu hissi verir tabii.
Peki o zaman hâlâ neden kabuğundan çıkmıyorsun? Oturduğun yerden konuşuyorsun, değil mi? Hele bir çık er meydanına görelim; yıllardır kulluk içinde yaşayan mümin ve mümine azizeler…
Hiç kendinle ekstrem spor yaşadın mı?
Çabucak parladığında direksiyonu nasıl tuttun? Yolda kalmaya mı çalıştın? Saldırganlaşınca kaldırımdaki yayaları fark ettin mi? Başkalarının duygusuna saygısız davrandığında onu kazaya sürükleyip başına bir şey gelmesini öylece izledin mi, yoksa?
Ya da köşede oturup bu aşırı utangaç hâlinle milletin kafasını karıştırıp saçmalattığında… Bu hâlinin sonuçlarından ötürü çekingen kalıp aşırı hassaslaşıp hislerini saklarken kendini suçlu ve güvensiz mi hissettin, küçük prens?
Ne kadar zor bir sürüş yaptığımızın farkına vardın mı? Kasılmaktan, gevşeyememekten, azmederek daha fazla pratik yapmaktan… Korkmadan çıktığın bu yolda gideceğin istikamete varabilirsin. O tamamlanır, yenisine başlarsın. Türlü türlü içsel yolculuklarımızda araç kullanırken yaşayacağımız zorluklar olacak. Bazen asfaltta, bazen trafikte, bazen toprak yolda… Ve bizi inanılmaz zorlayacak. Belki bir taraflarımız kırılacak. Ama yola devam edeceğiz büyük bir azimle.
Anlamsızca hassaslaşıp ya da çabuk parlayarak bir yerlere varamayız. Bunlar içimizden de dışımızdan da gelebilir. Fazla takılmadan, insancıl bir şekilde istikamet neticesinde yol almak lazım.
Kendinle alakalı çıktığın yolda vereceğin tepkilerle ilgili dengeyi bulmaya çalıştığında, hakikat neyse gereğini yapmaya kalktığında; ilk defa bu konulara eğildiğinde, denize atılmış gibi hissedebilirsin. Çünkü bilerek veya bilmeyerek yaptığın dürtüsel eylemler ve tanımlamadığın duygular, aynı ekstrem spor gibi seni çok yoracak. Bir an önce oradan, o düşünceden çıkmak isteyeceksin. Bir nevi kaçacaksın yani. Elbette bu çok normal bir şey… Kaçmak. Emin ol, herkes yapıyor. Nerede zorlanıyorsak ve açığa çıkıyorsa bu durum; nasıl gözüktüğümüzle de o kadar ilgilendiğimizden, bu seni bahaneler yumağında konuyu örtbas etmeye çalıştığın bir hâle dönüştürecek.
Aslında bir nevi trafik polisine yalan beyan verirken bulduğun hâl gibi… “O da ters şeritten geliyordu, gökten fil boku camıma düştü, silecek o fabrika testlerinde bu derece yoğun bir boka denk gelmediğinden görüşüm kapandı, otobüs durağındaki yayalara çarptı; vallahi uçan fil yüzünden!” diye ifade verdiğin anı hatırla.
Evet, bu konuda eksiğim var. Hatalıydım. Kendimle ve başkalarıyla iletişim kurmakta zorlandım. Daha sevecen ve insancıl yaklaşabilirdim.
Dikkat buyurursan, hâlâ Allah ile olan mevzuya girmedim. Belki de anlattım…
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :