ÖĞRENİRKEN VE ÖĞRETİRKEN
ÖĞRENİRKEN VE ÖĞRETİRKEN
HATİCE FAHRUNNİSA
Birey olarak her birimiz öğreticiyiz. Karşılaştığımız her olay da böyledir.
Her ne kadar gözlem yapsak bile farkındalığımızı yitirdiğimiz anların çok olması dolayısıyla bize sıradan gelen olaylardaki hikmetli dersi kaçırırız.
Bazen bilgi hazır olarak gelir.
Onun için savaş vermediğimizden dolayı kıymetli gelmez gözümüze. Ya da çok sevdiğimiz birinin sohbetini dinlerken edindiğimiz bilgiler, üzerinde tefekkür edilmediği ve hayatımızda yeri bulanamadığı için yitip gider.
Yine de hafızasının bir köşesinde saklayanlar gerekli olduğunda bu bilgiyi öne çekip kullanırlar.
Ne zaman canımız yanarsa bize ders olacak şeyleri araştırır, acımızın geçmesi için çözümler bulmaya çalışırız.
Bu deneyimleyerek öğrenilen bir bilgidir. İhtiyaç anında öğrenilen bilginin yeri ise oldukça kalıcıdır.
Sonuçta bir zaman sonra insan anlar ki, yerde ayağına takılan taş bile kendisine aynadır.
Öncelikle kendimizin eğiticisi, evlatlarımızın ilk öğretmenleriyiz.
Öğretirken öğrenenleriz.
Allah bize peygamberini gönderirken O’nu da bir bakıma Kur’an ile eğitmişti. Sonra tebliğ ve öğretme süreci başladı.
Bu özel ve diğer insanların belki de kaldıramayabileceği süreci Efendimiz hakkı ile yerine getirdi.
Hem eğitim hem de tebliğ süresince çektiği sıkıntılar ise bizim gündelik yaşamımızda çektiklerimizin yanında nasıl küçücük kaldığını teşbih ile anlatmak bile mümkün değil.
Bize en güzel örnek oldu. Üsve-i Hasene oldu.
Yaşayarak bizlere Allah’ın emirlerini gösterdi. Beyanda bulundu. Açıkladı.
Ona verilen tebliğ görevinin özelliklerini, detaylarını yine Kur’ân-ı Kerim’den öğreniyoruz.
Kur’ân’da peygamberimize özel, tebliğ emirleri indirilmiş. Bu emirleri yerine getirmek için Peygamberimiz büyük bir titizlik göstermiştir.
Tebliğ konusunda sadece peygamberimize has kabul edilebilecek bazı hususlar da var elbette.
Kur’ân’la uyarması, tebliğe akrabalardan başlaması, tebliğin genişletilmesinde hanımlarının aktif rol üstlenmesi ve peygamberimizi en sıkıntılı zamanda yalnız bırakmamaları, en önemlisi de bütün insanlara tebliği ulaştırmakla görevli olmasıdır.
Tüm bunların yanısıra diğer peygamberlerin uyguladığı metodları da titizlikle uyguladı. Tebliğde zorlamadı mesela. Vahyin akla uygunluğunu yaşayarak ispat etti.
İtikatla başlayarak aslında bir ders planı çizer gibi yöntemler ve kolaylıklar gösterdi.
Her şeyden önce bütün bu süreçte psikolojik ve sosyolojik unsurları hep göz önünde bulundurdu.
Asıl mesele şu ki, Peygamberimizi (sav) öğretme hususunda az da olsa nasıl örnek alıyoruz?
Evet, biz peygamber değiliz fakat öğreticiyiz.
Sabret, tevekkül et, yumuşak davran, kötülüğü iyilikle defet gibi Allah’ın Kur’an’da peygamberimizin şahsına indirilmiş tebliğ ayetleri defalarca geçiyor.
Bu uyarılar bizler için geçerli değil mi?
Kendi şahsi fikrimizi diretmeden has olan bilgiyi ne kadar aktarabiliyoruz evlatlarımıza?
Yargılamadan, iradesini maniple etmeden öğrendiklerimizi, tecrübelerimizi ne şekilde gösteriyoruz çevremize?
Yaşamımızla örnek olabiliyor muyuz?
Sizi bilmem ama benim için çarpıcı sorular bunlar.
Tefekkürümüz yiğitçe ve derin olsun inşallah.
Yorumlar