ÇOCUK KALBİ NE İSTER

ÇOCUK KALBİ NE İSTER
SEVAL YILMAZ

Hayatımıza dair beklentilerimizi şöyle bir gözden geçirdiğimizde “İhtiyaçlar hiyerarşimizin” bir tür zirvesine ulaşılması güç bir “Nemrut” piramidine dönüştüğünü görmemiz olasıdır. Erken çocukluk yıllarımızdan itibaren bu piramidi birer “Köle” misali kan ter içinde çalışarak inşa ediyoruz. Hayatımızı etkilemekte büyük roller üstlenmiş kişiler ve bununla beraber koşulların bize vurduğu kırbaçların acısını fark etmeksizin tüm doğal kodlarımızı içine göme göme kendi ellerimizle örüyoruz.
Anlık hazlarla üstelik…
Bir bebeği kucakladığımızda âniden bambaşka bir ruh haline geçme nedenimiz de bu varlığın bizi derinliklerimizdeki öze taşımasıdır belki. Bu an bizim için kısmen bir transa geçme hâli gibidir. Birdenbire etrafımızdaki tüm nesneler anlamsız toz zerreciklerine dönüşür ve gündemimizdeki tüm sorunlar önemini yitirir. Gerçek dünyaya geri dönmek istemez, bu hayal âleminde öylece kalakalırız âdeta. 
Sonrası mı?
Kendimizi bir mahkemenin sanık sandalyesinde buluveririz. Çünkü kucağımızdaki minik devin bir mimiği dahi aslında bizim en saf halimizi uyandırmaya yeter. 
“Yetişkin” olduğunu düşünen insanlar çocuklarını da “yetiştirdiklerini” söylerler hep, bir de sağa sola ahkam kesip birbirlerini kınayarak. Çünkü istenen kendi olgunluklarına (!) onları da eriştirmektedir. Lakin bazen yapılan iş sadece fizik olarak “büyütmek”tir. “Büyütmek” derken aklınıza “büyümek, gelişmek” gibi durumlar gelmesin. 
Ebeveyn bazen çocuğunu sadece en kaliteli besinlerle besleyip, en iyi marka kıyafetler giyindirip, “diğerlerine bizzat omuz atarak güya hepsinden daha önde olmasını” sağlayarak çok iyi birer örnek yetişkin olduğunu ispatlar. Bu şekilde çocuğunun kendisine bağımlı olmasını sağlayarak da bir mânâda “geleceğini garanti altına aldığını” düşünür. 
Çünkü “çocuklarımız bizim geleceğimizdir ve çok kıymetli birer yatırımdır”. 
Bu anlayışımızdan dolayı çocuklarımız çok şanslıdırlar bizim yamacımızda oldukları için. Yaptığımız her pazarlık sonrası elde ettikleri başarı ile koşulsuz sevmeyi öğrenme ve yaşama zahmetinden kurtarırız onları. Üzerinde durulması ve çalışılması gereken en önemli düstur ise muhakkak ki “başarıya giden her yol mübahtır” şeklindeki sakat anlayıştır. Bu “başarı”da ne derece gerçektir, o da ayrı bir tartışma konusudur.
Bağımsız olup ihtiyaçlarını kendi gayretleriyle karşılama ve kritik anlarda karar verebilme kabiliyetlerini de bizim yanlış tutum ve davranışlarımız sayesinde kaybederler. 
En iyisini yedirip içiririz, en pahalısını giydiririz, en güzel oyuncakları alırız ve en kaliteli okullarda okuturuz. Peki, tüm bunlara rağmen neden mutsuzdur çocuklarımız?
Bu nasıl bir nankörlüktür de tatmin olmazlar bunca yapılan iyiliklerden?
Etrafımızda gördüğümüz ve “bizim zamanımızda” ya da “ahh bu yeni nesil!” gibi sitem dolu serzenişlerle başlayan cümlelerin havalarda uçuşur ama etkisizdir. Kulakları her türlü konuya tıkalı bu küçük insanlar nereden gelip de aramıza karışmış olabilirler ki? 
Öte yandan, bu fanusta yetişen çocukların yaşam enerjisi gitmişken şu ağacın dibinde yüzü gözü çamur olmuş, toprakla oynayan çocuğun gözleri neden çakmak çakmaktır bilir misiniz? Çünkü ikisi arasında arşınlarca özgürlük mesafesi vardır. 
Gençlerimizin sadece dünyaya gelmelerine vesile olmuşken, sahiplik yanılgısına düşeriz. Geleceklerini “ iyiliklerini en çok düşünen ve mutlulukları için uygun olanın ne olduğunu en iyi bilenler” yani bizler tarafından susturulup prangalanmış robotlar ordusuna dönüşürler. Aynaya baktığımızda gördüğümüz suretin hayatın ve ölümün şifrelerini çözmüş kâmil ve bilge bir kişi olmadığını anlamak için ise maalesef epey tokatlanmamız gerekecek. Yine de nasibimizi kibrimiz ile öldürdüysek anlamayacağız. Anlamadığımız gibi “mağdur edebiyatı dalında” zirveyi kimseciklere kaptırmayız. 
Evet, belki çok klişe gelecek fakat söylemeden geçmek istemiyorum; Dünyayı çocuklar yönetse ya da yetişkinlere öğretmenlik yapsa, belki içimizdeki çocuğu öldürmeyi marifet saymazdık ve hayat daha anlaşılabilir hâle gelirdi. Hele bu çocuklar yetim ve öksüz büyümüş, kendi imkânlarıyla potansiyelini -dişiyle tırnağıyla hayatındaki tüm o harika anne babalara ve onların yetiştirdiği harika evlatlara rağmen- açığa çıkararak yetişmiş insanlar ise dünya için endişelenecek hiç bir husus kalmamış demektir.
Bir çocuk kalbi aslında tek tanıdığı yaklaşım olan engin ve samimi sevgiyle kendisine yaklaşılmasını ister. Bu konu çok farklı yerlere çekilebilir, algı meselesi... 
Sevgi sunmak uluorta yapmacık bir üslup ile yağdırılan ego pohpohlamaları şeklinde de anlaşılabilir, ebeveynin “işine gelen her davranışı” para ile ödüllendirmesi de. 
Lakin çocuk kalbi bir çeşit radar gibidir, asıl niyetlerimizi profesyonelce okur da bize belli etmek istemez. Yine ümidi kesmez de anlamsızca olduğunu düşünerek ona yapılan küçücük bir jeste gözlerindeki paha biçilemez ışık seli ile karşılık verir ve böylece sunduğu masum gülücük, insanı hipnoz eder de tüm bilinçaltını tek hamlede (bir anlığına da olsa) tüm kötülüklerden arındırabilir. 
Çocukları şöyle kenardan kendi oyun alanlarında gözlemlediğimiz zaman, onları yetiştirenlerin dayattığı davranışları tekrarlayarak hayatı deneyimlemeye çalıştıkları fark edilir. Çoğunlukla büyük bir heyecanla kurulmuş oyunun bir noktadan illa ki kavgaya bağlanması da bundan olsa gerek. Aslında bu oyun sahneleri kıymetini bilen yetişkinler için hangi tutumun hangi sonuca ulaştırdığını anlamak adına bir çeşit sağlama gibidir. 
Ergenliklerinde ise heybelerinde biriktirdikleri her hatalı telkini evirip çevirip öyle bir yüzümüze çarparlar ki, pek yadırgarız bu halleri. Halbuki daha şaşılası bir durum var ise o da insanın “yetişmiş ve olgunlaşmış olduğunu düşündüğü” zamanlarda çok daha anlamsız davranmayı kendine hak görebilmesidir. 
Peki,“daha talepkâr olmaya alışmasınlar”diye kucaklamaktan dahi imtina ederek onları büyütmek neyin nesidir?
Çocuk kalbinin ne istediğini anladığımız vakit kendimizi de anlamış olacağız.
Ve işte o zaman dünya gerçekten güzelleşmiş olacak.


 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :

Yorumlar

2 Yorum

  1. Selmit 08-12-2022

    Çok çok güzel, yüreğine sağlık...

  2. Seval Yılmaz 16-12-2022

    Çok teşekkür ederim Selmit, konunun güzelliğidir...❤️