REFERANS NOKTALARIMIZ

REFERANS NOKTALARIMIZ
SERKANT DERVİŞOĞLU
Hayata karşı bakış açımız dar ve genellikle evrensel olmaktan çok uzak. Bize öğretilen bilgiler ve kodlamalar bunun olmasını büyük ölçüde engelliyor maalesef. Tabi haliyle özgür olmaktan da uzağız. 
Yetiştiğimiz, muhit, okul, arkadaşlar ve daha pek çok şey bizi bir kalıba sokuyor. 
Eğer şanslıysak ve alışageldiğimizin dışında dostlar edindiysek ne mutlu. Kendi savunma merkezinin dışına çıkmaya, kapısını aralamaya küfür diye addettiğimiz şeylerin aslında öyle olmadığını ve hafiften o an için tehlikeli sulara doğru girdiğimizi farkederiz. Hatta inançlarımızı sorgulamaya başlarız. 
İşler tahmin ettiğimiz gibi gitmemeye ve referans noktalarımızı sarsıldığını hissetiğimizde o ilk referans noktasına gidip güç bulup, cesaretlenip, özgüvenimizi yerine getirip, hayata güvenle kaldığımız yerden devam ederiz.
Ama bir defa radyasyonu yedik. Aslına bakarsan geri dönüş yok, yola devam edeceğiz arkadaşlar. Korkmadan, dinim elden gider yanarım işim gücüm ters gider korkusu ve başıma türlü türlü şeyler gelir endişesiyle olmadan emeklemeye gayret edip, sağlam adımlar atmaya ve tamamen kendi deneyim ve yaşanmışlıklarımız üzerinden yani şahit olduklarınız açısından bakmaya başlamalıyız. 
Arafta kalmadan mahşerin dört atlısı “Şek şüphe, korku, tereddüt ve telaşe” bizi özgür bırakmamak için elinden geleni yapacak. Fakat biz, ona izin vermemek için derin farkındalık içinde olacağız. 
Bütün dinler ve inançlarda inananlar sözde Tanrı adına din adamları ve yöneticiler tarafından rahat yönetebilmek için halkı korku ve hukuk temelli kodlayarak yani ceza ve ödül şeklinde bilinçaltı oluşturarak bir toplum modeli geliştirmişler. 
Hakikat ehli mümin, arif ve muhakkikleri kast etmiyorum. Onlar hep mücadele etmişledir. Allah onlardan razı olsun. 
Ne yazık ki toplumun bilinç düzeyinden faydalanarak bu hep yüksek oranda ceza ve ödül sistemi üzerine kurulmuş. İnsanlar gelişen dünya ile bu sistemi yaşamlarına dair adım attıklarında ve gerçeklerle yüz yüze kaldıkları zaman hukuk temelli inanç hayatlarında bir yere oturtamadıkları gibi manen de cevapsız kalmışlardır. 
Yani garibim “Allah’ım ne oluyor şimdi, ne yapacağım bunların anlattığı ile yaşam örtüşmüyor” der vicdan. Tabi eğer fanatik, koyu bir zahid ya da menfaaet temelli işine geldiği gibi yaşamıyorsan. Yani takiyeciyi kast ediyorum. 
Bu durum onların işine geliyor çünkü onlarda bunlara yani şef ve büyücünün yanında olarak bu sömürülmeden faydanlanmışlardır kendi menfaaetleri doğrusuda. 
Şimdi, şunu da açıklığa kavuşturmak gerekir muhterem hazirun. Bu referanslanma büsbütün kötü ve gereksiz demek istemiyorum.
Toplum ve kişinin kimliğini de belirleyen ve bir kültür ve geleneğin doğmasına yardımcı olan çok önemli bir nokta. Üstüne durmak istediğim ise bunun sadece şekilden ibaret kalması ve kati bir şey olarak kabul edilip insanların ve toplumun gelişen dünya karşısında entegre olamaması. Bundan faydalanan bir zümre var çünkü.
Eski yaşamınızdan, şartlanmalarınızdan vazgeçerseniz ve ya geçmeszeniz.  Bir ceza ve ödül oyunun başlatmaları söz konusu. Aklıdan yoksun bir hale getirip bireylerin ve milletlerin gelişememesi de bundan, gerekli ictihatların mağaradan ışık görmeden anlamlandırmaya çalışılarak kararlar alınmasını söylüyorum.
Hep aklıma Hz Ali’nin sözü gelir " Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin" der. 
Şimdi kardeşim bu müslüman değil mi?
Aynı peygambere intisap etmiş değil mi?
Şu vizyona bak. Ama yok biz 1400 yıl öncesine göre dünyaya bakmaya çalışıyoruz ve aslında bakamıyoruz da neyse. O da ayrı bir vahim durum. 
Şu işin bir ortasını bulamadık, kafalarımız karışık. Bazen görüyorum okullar okunmuş, bir eğitim alınmış. Öyle bir olayla karşılaşıyor ki amazon ormanlarında ilk defa insan gören yerliler gibi yorum ve davranış gösteriliyor.
Ne acı değil mi?
Kırılmak, dönüşmek, terketmek, evrilmek, farkında olmak, ahlaklı olmak, en önemlisi kendinin ne olduğunu ve alemde neden var olduğunu anlamaya çalışmak bir kul olarak yaşamaya gayret etsek.
Takkeyi önüne almak ve referans noktalarımızı güncellemek gerek olduğunu tefekkür etmek gerekir.
Cesaretle, sevgiyle ve ahlaklı bir biçimde.
Hz Ali müslüman değil mi dedim, kendisi sadece müslüman değildi gerçekten, değildi çünkü kendisi hakiki bir mümindi.

Yazıyı Beğen :     1
Paylaş :