ZORDUR HAYAT 
SERKANT DERVİŞOĞLU

Hepimizin hayatında zorlandığı patinajlı, çileli bitmez gibi gözüken olaylar vardır. Bu da genelde ölene kadar versiyon farklılıklarıyla beraber önümüze çıkmaya devam edecek istesek de istemesek de. 
Bunları yaşamayan yok gibidir herhalde. Bazı müstesna kullar için belki… 
Tabi unutmamak gerek imtihanlarımız herkesin aynı değil. Kimi eşinden, kimi ailesinde, kimi işinden kimi inancından kimi içsel çırpınışlarından, kimisi dıştan aldığı etkilerden, kimisi arkadaşlarından, kimisi yaşadığı ortamdan. 
Bazen bazıları radikal kararlar al, bu senin kendi seçimin desem de bazen şartlar itibariyle süreci değiştirmen imkânsız. Elbette “belli bir zaman için”, “hayır öyle değil” desem de “ebedi” deniliyorsa zaten o zaman da ölüm gerçekleşmiş oluyor, yani yaşamdan artık söz etmek imkânsız. O kısmı da kimse bilemez. 
Şurası da bir gerçek hayatın bize gösterdiği tecrübeler ışığında imtihanlar belli bir zaman da oluşuyor. İlkler her zaman ağır olur, hatta yıkıcı. Sonra sonra bununla mücadele etmeyi öğreniriz ve daha az zararla atlatırız. 
Kendimizi daha az yorar ve güçlü çıkarız eğer farkındalığımız da artıyor ve geliştirebiliyorsak. Yoksa sürekli şikâyet eden ve bundan beslenen parazitten farkımız kalmaz.
Dikkat ediyorum da insan hayatında sonbaharda yapraklar gibi dökülebiliyor ve kışın kar ve soğuk gibi yazın sıcaktan kavrulduğumuz durumlar da ebedi periyodik olarak karşımıza çıkıyor. 
Ebedi kelimesi çok iddialı oldu ama Sünnetullâh’ın gereği, çok uzun zamandır böyle devam ediyor. 
Yaşadığımız acılı travmalar karşısında tekrar olmaya başladığında hakikaten psikolojik yıkımları olabiliyor. Korkunç bir yorgunluk, güvensizlik ve gelecek kaygısı basabiliyor üstümüze. Çünkü daha önceden de yaşadın bunları. Ama geçekleşmedi sadece belirtiler benziyor bunu da unutmamak lazım. 
Sakin ol daha hiçbir şey olmadı içsel panik atakla kendini yeme. Vehimlerle hayatını ve bu güzide bedenine eziyet edip eriyip bitirme. Bu bedenin enerjisi sana lazım savaşmak için. Tecrübelerini gözden geçir ne yapman gerekiyor. 
Genelde bağışıklık sistemin çökmeye başlar gibi hareketler yapar. Sana ne iyi geliyorsa onu güçlendirmeye bak ki sağlıklı düşünmek için halin kalsın. Bunların hepsi kurgu bile olabilir bir hava soğudu diye akşama bir metre kar yağmayacak. 
Evet biliyorum zorluyor, her işin aksi gidiyor, geldi mi üst üste geliyor. Dediğim gibi geçici. Atlatacaksın bunları sadece yangına körükle gitme. Sakin kal.
 Daha önceden yaşadın bunları evet tekrarı oluyor her geldiğinde de başka bir endişe yaratacak durum oluşuyor ama sen güçlüsün ve ne yapman gerektiğini biliyorsun. En önemlisi nereden kaynaklandığını sezecek deneyime ve tecrübeye sahipsin. 
Bilmediğin yerden gelse bile şunu hatırla buna benzerleri de yaşadığında da onlar da ilkti. Onlar başına geldiğinde ayakta kaldın ve mücadele ettin. Şimdi tek farkın sahaya daha tecrübeli çıkıyorsun. Açıkçası oluyor bu hadiseler yapacak bir şeyimiz yok.  Bizim bundan anlamamız gereken karşılaştığımız durumlar karşısında idrak ve davranış açısından bir üst bilinç boyutuna çıkmamız gerekiyor. 
Kolay değil elbet insana isyan bile ettirir. İster küçük olsun ister büyük olsun isyan ettirir. “Yine mi ?” “Hep benim başıma geliyor, yeterrrrrrr” diye bağırırız hatta. Hep senin başına gelmiyor, herkesin başına geliyor o kadar özel değilsin. Dereceleri faklı olur, olaylar farklı olur, aynısı olur, olmaz. Allah bilir. Bazen ona olan sana olsa seni öldürür, sana olan bir başkasına olsa dişinin kavuğuna gelmez. “Aman sende bu ne ki sen ne yaşadın bizim başımıza neler geldi” demek bence çok yanlış bir laf. Bünye var bünye var. Hatta çok güzel bir sözümüz var Allah dağına göre kar verir diye demi. 
Şimdi biraz kafa karıştırıcı gibi yazdıysam özür dilerim. Birkaç gündür düşündüğüm bir şeydi bu konu. Olan ve olacak olaylar karşısında, zihninde öncesinden bu savaşı galip mağlup edip, kendini düşürüp, yaşadığın anları mahvetmeye değer mi ? 
Hayır diyeceğim ama bünyemde yarattığı etki geçmediği halde. Hafif yalanla söylüyorum biliyorum ki gerçek bu değmez. Biz bu kadar olayları karmaşık ve çileli hale getirmek için gelmedik bu dünyaya.  Bu kadar saçma olamazdı çünkü. 
Ben inanmıyorum sebep bu olamaz. 
Hayatımı vehim sarmalı içinde yaşayıp panik atak halde bir ömür süremem. Çünkü görüyorum mükemmel bir örnek var hayatımızda bunun böyle olmadığını gösteren ulu insanlar mevcut. Hz. Peygamber efendimiz öyle değil mi? Hz. Mevlâna keza ailece savaş sebebiyle memleketinden çıkıp zorla göç etmediler mi, yolda sürekli ölüm tehlikesi içinde çocukluk yaşamadı mı? Gandi keza kılıçsız mücahit. Saymakla bitmez. Yaşadıklarını hatıralar cehennemi haline getirerek olayları diri tutup temcit pilavı gibi yemediler bize de yedirmediler. 
Bakın etrafınıza özellikle yaşlılarda çok var bu durum, sanki hayatlarında hiç iyi örnek olay yokmuş gibi her yaşadıklarını ona benzeterek, bak tekrarı olacak korkusunu direk sofraya sunarak ana besin gıdası haline getirmiyorlar mı? 
Tabi bir de konuşacak bir şeyi kalmayanların yakın ve uzak geçmişten sanki sadece onlara müşerref kılınmış gibi hoşlarına giden hadiseleri sürekli ishal-i fem olmuş halde meclis sofrasına ulu orta sürekli çıkarmaları da başka hazinli bir hadise.
Bunları yazmama vesile daha önceden bildiğim ama demek ki gönlüme yer etmemiş bir hikâyeyi tekrar okumam vesile oldu. Daha doğrusu derinden idrak etmeme vesile oldu diyelim. Mesnevide geçen nohut hikayesi. Fark ettim ki bu hayat ta bir şekilde sen istesen de istemesen de bağından bahçenden koparıp bu kazana atıp pişiriyorlar yukarıda saydığım imtihan evlerinden. Sen yandım dersin çıkayım diye ahçı kafana kepçeyle vurur, daha pişmedin diye. Uzun uzun hikâyeyi anlatmayacağım mutlaka okuyun ama. Bir lezzet ve kıvama geleceksin ki bu kazanda ve yediğin kepçelerle senin gerçek tadın ortaya çıksın. 
O yüzden aziz dostum, senin dağın neyse kış geldi mi arkasından baharın geleceğini ve eriyen kar suyuyla bahşedilmiş ömrünü mis gibi kokan yemyeşil ovalara, taşan derelere, bin bir renk çiçeklere, içini ısıtan masmavi bir havaya çevireceğinin habercisi olduğunu unutma.
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :