ZORLAMA 
SERKANT DERVİŞOĞLU

Sanırım inançlarımızdan ve kendimizden çok ciddi şüphemiz var. Sürekli evrende olan biten ama o zamana kadar inançlarımızın ve kendimizin tecrübe etmediği bir olay olunca onu illa kendimize toplumsal ve yakın çevreden horlanmamak ve rahat rahat hareket etmek için olayı mübah yani helal hale getirme serüvenine giriyoruz. 
İşin içine yalanlar ama pembiş yalanların kimseye zararı yok. Çünkü bu çok hoşumuza gidiyor ve kullanmak istiyoruz. Dur düşeneyim buna güzel bir hikâye ya da efsane uydurmalı.
Bol sır olsun, içinde esas lezzeti versin. Hatta Kutsal kitabın neyse ona göre bir ayeti cımbızla seç. Peygambere göre artık, şöyle demiş diye de bir söz ekle, ohh . 
Gerçekten bazıları çok güzel, insanın hoşuna da gidiyor, topluma mal olan hadiseler haline gelmiş. 
Şu psikolojiyi anlıyorum. Gönül rahatlığıyla kullanmak istiyorsun bu durumu. Maddi manevi sana çok iyi geliyor. Diyecek hiçbir şeyim yok haklısın. Ne karıştırıyorsun kardeşim der gibisin.
Seninle aynı fikirdeyim  
Sadece şunu anlamak istiyorum. Farkında olmadan acaba fazla zorlamıyor muyuz? 
Ölçüden kaçan haller haline yaşanmıyor mu bazen. 
Farkındayım özellikle dini meseleler de hassas bir nokta. Buna çok dikkat etmek lazım. Bu olaylar orada çok oluyor zaten. 
Meseleye örnek vermediğim için çok havada kaldı konu. 
Tesbih çekme meselesi üzerinden gidelim. Özellikle Sufilerde çok yaygındır. Birisi çıkıp diyor ki, kardeşim bu tesbih Hint Sufilerinden geçmiştir özellikle Budistlerden. 
Şimdi bunu duyan ulema “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin! O’nu sabah akşam aralıksız tesbih edin!” (el-Ahzâb 33/41-42)  ayetini öne sürerek haklı olarak Budist geleneğinden sıyrılıyor. 
Tesbih Müslümanlaşıyor, direk böyle olmuştur demiyorum örnek veriyorum. Şimdi tesbihi Müslüman hale getirdin de kendini Müslüman etmek için bir çaba sarf ettin mi orası kimsenin umurunda değil sanırım. Yani şu işler için kılı kırk yaran prenses babasının Kral olduğunun farkında bile değil. 
Mevzu kendi haliyle muazzam değilmiş gibi. Yani alemin muhteşem işleyişini kast ediyorum. 
Bu düzene bir de senden olsun diye, bencilce düzmece kılıflar uydurmaktan haya etmiyorsun. 
Senin hiç mi Yaratana güvenin yok, kendine güvenin yok.
Peygamberine hiç mi itimat etmedin de “Allah bunu söylüyorsa bunu kast ediyor” diyorsun. 
Açıkçası bazı menkıbeleri yani hayal ürünü hikayeleri anlam verebiliyorum. İçinde terbiye edici insana tefekkür ettiren; doğayı insanı anlama yetisi ve uyum içinde yaşaması için derin ahlakı konuları içeren hikayelere diyecek bir şeyim yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin bunları duyarsınız. Özellikle hayvanların özne olarak kullanıldığı hikayeler. 
Yani alemle yaratılışla ilintili hikayeler kendinin, duygularının, algılarının konumunu idrak etmek için yazılmış ya da şifahen anlatılmış hikayeler. Kültürümüzü şekillendiren ve mitlerin doğmasına da vesile olan şiirsel hadiseler bunlar. 
Tuhafıma giden illa meşru kılmak için zorlamayla yeniden türetilen yazıtlar ve duygusal manipülasyonlar. 
Neden ihtiyaç duyduğumuzu kendimize sormamız lazım bence. Bu icatlar bazen karşımıza kötü olarak çıkar bazen de güzel. Hatta güzel bidat denir dini terminolojide. 
Kötü olan çok örnek var. Yine kendilik bilinci üzerinden gideyim. İşine ve rahatına gelen meseleyi karşındakinin ya da kitlenin nabzına göre dini argümanları, duygusal zaaflarını bilerek kitlesel veya duygusal olarak olayları çarpıtarak istediğini elde etmeyi meşru hale getirmek. 
Eee ne oldu şimdi iyi mi yaptın. Bunu siyasiler, ruhban sınıfı, çiftler birbirine çok yapar mesela. 
Yapma azizim sonra bunun izleri kolay kolay silinmiyor. 
Neyse hoşuna giden eminsen yap ve gönül rahatlığıyla yürü, hür ol. Ne gerek var bu kadar Ali Cengiz oyununa. Allah’a ve kendine güven şüphen varsa girme bu işlere. Azıcık bile olsa şüphe iğne deliği kadar genel kaidelere uymaya devam et.  Sonra boyundan büyük laflar edersin bir yerden itiraz gelince o daha da kötü olur. 
Dikkat ediyorum genelde de öyle oluyor. Alakasız bir ayet hadis yapıştırıyor gitsin. Ya da bir ulu şöyle demişti diye başlıyor söze. Ee konuyla ne lakası var çünkü emin değil. 
İlla yapacaksan bir şeyi karıştırma o şeyi yalın haliyle yap. En azından kafan rahat olur huzurun kaçmaz. 
Meselede huzur bulmak değil mi doğrunun güzelliğin peşinden gitmek değil mi? 
İç huzur hepimizin ne kadar zorlandığı bir hadise. Aslında hepimiz onu arıyoruz ama nedense hiç sabrımızda yok. O yüzden ufacık bir teselli bulsak dört elle yapışıp ona bulunduğumuz çevrenin elbisesini giydiriveriyoruz. Olmuyor işte yani emanet gibi duruyor. 
Mevcut bulunduğun durumun merkezinde sağlam dursan ve kınamadan, ayy demeden, banal bunlar köylü işi demesen, özüne baksan ve sebat etsen anlayacaksın dünyanın merkezinde olduğunu. 
Eski bir söz vardı bir kapıda olursan her kapıdasın, her kapıda olursan hiçbir kapıdasın.


 

Yazıyı Beğen :     1
Paylaş :