DUYGULAR KIRIŞ KIRIŞ

DUYGULAR KIRIŞ KIRIŞ 
SERKANT DERVİŞOĞLU 

Her insanın yolculuğu farklıdır, inanın buna. Ortak bir havuzun içinde olsak da aynı mesleklere sahip olsak da ırklarımız, dinlerimiz, cinsiyetlerimiz ya da tuttuğumuz takımlar aynı olsa da her birimizin yolculuğu mucizevi şekilde farklıdır. Göğe yükselen sayısız merdiven metaforu ne kadar doğru. Hal böyle olunca, her birimiz kendi içinde yalnız kalır ve karşı karşıya kaldığımız ya da yüceldiğimiz şey bizim için biricik olur. Çünkü bizim dışımızda kimse bu durumu yaşamıyor.
Başkaları tavsiyede bulunur, fikir verir hatta gerçek dostlar yanında olur. Aslında en doğru benzetme şöyle olabilir: Doğum yapan kadının elini tutan kocası ne kadar yardımcı olabilir? İşte o kadar. O bile büyük bir şeydir. Şahit oluyoruz ki insanlar düşene bakmıyor bile. Umurunda olmayan büyük bir kitle bile var. Eğer böyle dostlarınız varsa, hakikaten en büyük sermaye sizler için onlardır.
Varlık sebebimizin en büyük timsali sanırım çektiğimiz sıkıntılar olsa gerek. Ya da kutsal kitabımızın bize bildirdiği gibi: "Şüphesiz ki sizi biraz korku ve açlıkla; ayrıca mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltmayla (fakirlikle) imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlar (sabredenler), kendilerine bir musibet geldiği zaman 'Biz Allah’a aitiz ve biz elbette yalnızca O’na döneceğiz' derler." (Bakara 155-156). Ya da Enfal suresinde dediği gibi: "Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız, sadece bir imtihandır ve şüphesiz ki büyük ödül yalnızca Allah’ın katındadır." (Enfal 28). Bir şekilde bunları yaşayacağız ve bunlar bizi biz yapan şeyler olacak. Eğer uyanık kalır, ders alır ve yaşadıklarımızı işleyip farkında kalırsak, arif olabiliriz.
Elbette bunları bilmek başka bir şey, uygulamak başka bir şey. Her neye inanıyorsak, inandığımız değerlerin argümanlarını uygularken ne yazık ki hayatımızı düzeltmekten çok toplum içinde nasıl göründüğümüzle daha çok ilgileniyoruz. Haliyle inandığımız değerlerin bilgilerini, taksicinin koltuğunun altında sakladığı levye gibi çıkarıp milletin kafasını kırmak yahut cahil görünmemek için bir koruma kalkanı gibi kullanmaya kalkıyoruz. Zaten öğrendiklerimizi bir değere, bir erdeme taşıyamadığımız için sıkıntılı, arızalı bir yapı çıkıyor karşımıza.
Duygularımızla o kadar çok hareket ediyoruz ki, ortaya koyduğumuz her fiil, makineden yeni çıkmış ve üzülerek söylüyorum, renkli çamaşırların içinde renkli deterjanla yıkanmış gibi kırış kırış hale geliyor. Sonra da bu kırışık haliyle insan içine çıkıp, bir de bu elbiseyi ütülü ütülü tertemiz saflıkta olan göz kamaştıran bembeyaz bir elbise zannıyla ortalıkta geziyorsun.
Duygularımızın önemsiz olduğunu söylemek istemem. Ancak yaşadığımız sıkıntılar, sonucu her şeyin her zaman kötü olacağı anlamına gelmez; yani yaşamımızı kastediyorum. Yaşadıklarımızı bir süzgeçten geçirmeden ortaya dökmek ne kadar doğru? Bu kadar kolay mı? Hiç mi düşünmeyeceğiz, hiç mi tartmayacağız? Bir şey canımızı sıkıyor yahut Golden Retriever gibi hırsız dostu sevgi pıtırcığı şeklinde heyecandan altımıza kaçırıyoruz. Aslında vahim bir tablo çıkıyor ortaya: Siz kendinizi tanımak için bir çaba sarf etmezseniz, yaşanan her olayın merkezinde kendinizi zannedip ona göre hareket eden bir varlık haline gelirsiniz.
Kırış kırış olmuş duygularını ütülemeyi hiç düşünmüyor musun, küçük prens? Yoksa kızgın deliklerinden sıcak buharlar çıkan hakikat ütüsünün gelip seni düzeltmesini mi bekliyorsun?
Arife yakışan, kendi doğru deterjanla ve doğru ayarlarla Yusuf’un ateşten gömleğini tertemiz yıkayıp hakikat ütüsünü yapmasıdır.
*Resim: Woman Ironing, Study for the Washerwomen (1888) Albert Edelfelt (Finnish, 1854 - 1905)

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :