GÜNEŞ BALÇIKLA İTİNAYLA SIVANIR
GÜNEŞ BALÇIKLA İTİNAYLA SIVANIR
SERKANT DERVİŞOĞLU
Dün yazmayı denedim ama olmadı, ne yapayım, içimden zerre bir şey gelmedi. Belki de kafam çok karışıktı; kuvvetle muhtemel öyleydi. Çünkü sürekli kafamda dönen düşünceler arasında yorulmuştum. Bazen tuhaf insanların arasında kalınca böyle olursunuz; zihinsel bir satranç tahtasında karşınızdakilerle gizli bir savaş içinde bulursunuz kendinizi. Başınıza sık gelmiştir ya da fark etmemişsinizdir. Olabildiğince kendimi rahat bırakmaya ve kendim olmaya çalışarak, metin olmanın hürlüğünü her bir nefes alışımda hissetmeye çalıştım. Bir nevi savaş meydanında soğukkanlı kalmaya çalışmak gibi... Elbette psikolojik olarak çok yorucu, kabul ediyorum. Bu yüzden sakin bir ortama geçince ne kadar yorulduğumu fark ettim o süre zarfında. Allah yar ve yardımcımız olsun, bazı insanlar hakikaten sinirlerinizi ve sabrınızı fena zorluyor. Yaptıkları her şeyi abartarak, kurban psikolojisi içinde gösterip bunu fedakârlık gibi sunma küstahlığıyla, adeta bir bataklıkta debelenircesine karşındakini çileden çıkarmaları an meselesi, küçük prens.
Dünden bugüne çok düşündüm. "Ben de yapıyor muyum bu saçmalığı?" diye... O zaman canım çok sıkıldı. Evet, ben de yapıyorum; dışarıya göstermesem de bu kadar aşırıya kaçmasa da, tefrit olarak yapıyorum. Kendi kendime, iç sesimle konuşurken buldum kendimi. Çok üzüldüm gerçekten.
Dostlar, size bir şey söyleyeyim: İlla birisine yapmanıza gerek yok, sesli ya da sessiz fark etmez. Bunu ben hak etmiyorum, bırakın başkasını. Bize genelde hep öğretirken, "Başkalarına şöyle yapmayın, şöyle olun" diye bir sürü şey söylenir. Şimdiki zamanda artık yani modern insan öğretisinde kimsenin başkası umurunda olmadığı için çok da dillendirilmiyordur bu ahlaki davranışlar belki de. Garip bir şekilde liberallik adı altında bencil, menfaatçi, vicdansız türler olduk.
Neden?
İnsan insan ve insan sosyal davranışlar açısından bunları öğretirlerken birazda bunların bizimle alakalı olan kısmına da değinselerdi ne olurdu. Bize sahip olduğumuz lütuf karşısında narsis edasıyla değil tabii, kendine tapınanı kastetmiyorum. Yani yaptıklarını fedakârlık gibi görmek, aslında büyük bir perde çekmek ve ötekileştirmektir. Bizim yaptığımız bu nahoş davranışlar, kendi aslımızı ötekileştirmektir. Misal, birinin aşağılık kompleksi yüzünden kendini kötü, eksik ve aciz hissederek başkalarını –yukarıda ya da aşağıda gördüğü insanları– kendi iç dünyasında ya da yakın olduğu kişiler içinde yerden yere vurması veya çok abartması, aslında kendine yaptığı büyük bir ihanet değil midir? Sen neden bu kadar kendini ötekileştirip mahvediyorsun? Bir laf var ya, "Güneş balçıkla sıvanmaz," ama sen bunu becerme kudretini göstererek büyük bir mucize gösterip yetmiyor etrafındakileri de buna inandırmaya çalışıyorsun.
Nasıl söylenir bilemiyorum, ama bu davranışları sergileyenleri görmek çok yıpratıcı hem kendimde hem de başkalarında.
Aslında sebebini biliyorum. Çocuklar, ebeveynlerinin istemediği bir şeyi yaptıklarında, kendi bedenlerine ceza verirler ki ebeveynlerini cezalandırabilsinler. Öyle inanırlar ve yaparlar: "Bak, ben ne hale düşeyim de sen üzül, harap ol." Ortada ebeveyn kudretinin kalmadığı durumda, neden yaparsın bu saçmalığı peki? İstediklerin olmadığı için, bu fani yaşamda derinlerde dile getirmesen de Tanrı’yı cezalandırmaya çalışan bir bilinç...
*Görsel: Leonardo.Ai
Yorumlar