HAL DİLİYLE KONUŞMAK
HAL DİLİYLE KONUŞMAK
SEVGİ KELEŞER
Bir gece dost meclisindeydim yine. “Uyan sunam uyan” türküsünün o hazinli hikayesini dinledim.
Hayat denge üzerine kurulu. Sevgi, eğer kalp ve beyin ile birleşmişse insan kendini bütünün içerisinde görmeye başlar, kollektif olur. Ve aynı zamanda , bütünü de kendinde görmeye başlar insan. İşte o an sırlar açılmaya başlar. Evrenin sırları…
Olmaz dediklerimiz açığa çıkmaya başlar ki, bunlar aslında yansımadır.
Neyin yansıması mı? Bu başka bir yazı konusu.
Şu an mevzumuz sevgi dili.
İşte bu yansımalar, bu boyutta bizim anlayabileceğimiz şekilde bir dile ve hale indirgenmiştir.
Kendi arasında ruhsal iletişim kurabilenler bu yazdıklarımı daha rahat anlayabileceklerdir. Çünkü onlar hallerle iletişim kurma becerisini geliştirebilmiş kişilerdir.
Onlar “hal ehli” olmuşlardır, “ gönül ehli” olmuşlardır.
Bu ehil olma hali, olgun bir sevgiyi gerektirir. Ruhsal olgunluğa erişmeyi gerektirir. Kendini , kendi gerçeğini bilmeyi gerektirir.
Eski sevgiler, aşklar yok, kadın da erkek de çok bozuldu diyorlar ya şimdilerde. Size aktarayım “Uyan sunam uyan” türküsünün ne anlattığını. Kıssadan hisse olsun her birimize.
Hikâyede ,Suna Hanım ve Fahri Bey isimli bir çiftin birbirlerine olan büyük aşkları ve bu aşkın son derece hazin bir şekilde bitişi anlatılır. Suna hanım, Malatyalı Fahri olarak bilinen Fahri Kayahan’ın eşidir. Fahri Kayahan da Malatyalı aşıktır.
Malatyalı Fahri, eşi Suna Hanıma olan sevgisini her fırsatta dile getirirmiş. Bu zamanlarda normal bu durum. Çünkü sevgimiz ve yaptıklarımız dilimizde ve herkesin gözü önünde. Ama o zamanlarda sevgiliye olan duygular söylenmez anlatılmaz saklı kalırmış. Ama denilene göre Malatyalı Aşık Fahri bu geleneğe uymaz o dönemde bile dile getirirmiş eşine olan sevgisini, eşi Suna Hanım da aynı şekilde kalpten bağlıymış Malatyalı Aşık Fahri ‘ye.
Neyse, o dönemde hamamlar sadece keselenme ve yıkanma yerleri değiller, bedensel ve ruhsal şifalanma ve arınmaların yapıldığı, sağlık, sosyal ve kültürel yerlerdir. Böyle bir gelenek varmış. Suna Hanım da Neriman isimli arkadaşıyla hamama gitmiş. Hamamda Neriman Hanım, Suna Hanımın sırtındaki beni görmüş. Artık nasıl bir sohbet geçmişse aralarında bunu kocası Mustafa beye söylemiş.
Bir gün Malatyalı Fahri evinin yakınındaki kahvede, Mustafa Bey ile karşılaşır. Artık mevzu ne bilmiyorum konuşma bir süre sonra tartışmaya dönüşür. Tartışırken olay baya bir alevlenir. Mustafa beyin nefsi şaha kalkmış, Fahri beyin canını yakmak için der ki :
-“Sen ne konuşuyorsun yahu! Ben senin karının sırtındaki beni bile biliyorum” der.
Malatyalı Aşık Fahri herkesin içinde bunu duyar hiçbir şey söyleyemez sadece evine gider.
Eve gidince Eşinin moralinin bozuk olduğu gören Suna Hanım :
-“Bey ne oldu?” der!
Fahri bey olayı anlatır, “ben inanmıyorum ama herkesin içinde oldu olanlar, onların yüzüne bundan sonra nasıl bakarım?” der.
Suna der ki; “Yiğidim sen beni tanırsın benim sana olan sevgimi bilirsin sana nasıl bağlı olduğumu bilirsin kurban olayım ele inanma” der.
Aradan zaman geçer ama Fahri Bey bir türlü huzura varamaz ; öyle ya kulağa nefse ait söz girmiştir, içerden yer yer durur onu vesvese başlar. Mutlu olamaz bir türlü sürekli beyninde o ses dolaşır durur, aralarındaki muhabbette bir kırıklık oluşur. Eşi Suna Hanım da üzgün ve kırgındır.
Bir akşam sofra kurulmuş yemek yerlerken bir tartışma çıkmış, Fahri Bey yemeğini bitirmeden sofrayı yarım bırakarak ceketini alıp evden çıkmış. Bu hal Suna hanımın çok zoruna gitmiş. Fahri Beyin evi terk ettiğini bir daha geri gelmeyeceğini düşünmüş. Öyle ya sofra kurulmuş, yemek yenecek sohbet edilecek ama kocası sofrayı terk ediyor.
Gece yarısı Fahri Bey eve gelir görür ki karısı Suna Hanım kendini asmış. Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup varmış. O mektupta şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim. Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim…”
Malatyalı Aşık Fahri Bey eşinin cansız bedenini yere indirmiş ve sabaha kadar başında beklemiş ve sabah olunca da işte bu türküyü yakmış.
“Şafak söktü yine sunam uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırdığım(Çağırırım) sunam sesim duyulmaz
Uyan sunam uyan derin uykudan”
Hallerle konuşmayı bilmek sabrı ve sebatı gerektirir. Sabrın anlamı başımıza gelen ne ise zorluğa karşı göğüs gerip dik durmak demek; sebat ise süreçte onu devam ettirmek, halinden şikayet etmeyip acı ve sızıya katlanmak demek.
Gerçek ismini herhangi bir nedenle açıklamak istemeyen kişiler , rumuz kullanır ya; hallerle konuşmayı bilmek, gerçek duygusunu herhangi bir nedenle gösteremeyen kişinin kullandığı rumuzu da anlayabilmeyi gerektirir.
Anlamak isteyen sesinden de anlar, sessizliğinden de…
*Resim: The Vision of the Prophet Ezekiel (1830) Ditlev Blunck (Danish, 1798 – 1853)
Yorumlar