SAKADAN GÜLBANG’A

SAKADAN GÜLBANG’A
SEVAL YILMAZ 

Bir yemek tarifidir bu, hiçbir püf noktasını atlamadan size anlatmak istediğim. 
Öncelikle kullanılacak malzemelerin itina ile seçildiğinden emin olunmalı. 
Ham durumdaki sebze, et ve benzeri ana ürünlerin her biri hazırlanmadan önce temiz ve uygun serinlikteki bir alanda dinlendirilmeli. Bu süreç en az üç gün sürmeli. Çok iyi bir gözlem yapılmalı ki bu zaman diliminde, bu elementlerin her birinin uygun olup olmadığına kanaat getirilebilsin. 
Nitelik bakımından kifayetsiz olduğu ustasınca anlaşılsa bile, bazıları kendiliğinden renk verip de ayıklanırlar. Zira azami şifa etkisi için her bir besinin gönül rızası ile sürece teslim olması çok önemli.
Olgunlaştığına kanaat getirilen malzemeler havanda dövülerek, bıçakla çeşitli büyüklüklerde doğranarak, rendelerde kıyılarak ya da lime lime didiklenip parçalanarak tencereye eklenir. Bu aşamada uygun miktarda tuz ve acı biber gibi baharatlar ile tatlandırıp su eklendikten sonra tencerenin kapağı kapatılır. 
Öncesinde tutuşturulmuş odun ateşine usulca pişmek üzere bırakılan yemek, ara sıra nazikçe karıştırılarak  “alt / üst” edilir ki tüm içeriğin pişme dengesi sağlanabilsin. Gerekli görülmesi halinde ise zaman zaman ateşin harlanması önemlidir. 
Pişme derecesine kavuşan yemek, nihai olarak belli bir süre kendi halinde bir kenarda dinlenmelidir ki tüm lezzet ve şifayı sunabilsin.
“El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh, tabhı şîrîn ola; Hak berekâtın vere, yiyenlere nûr-ı îmân ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Âteşbâz-ı Velî, kerem-i İmâm-ı Alî, (nur-ı Nebî) hû diyelim hûûû! ”
(Allah’a hamd olsun, şükrolsun. Tadı güzel olsun, Hak bereketini versin. Yiyenlere îman nuru olsun. Mevlânâ Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (Peygamber Efendimizin nûru) için hû diyelim hûûû.)
Ey Aşka talip olup, pişmeye niyetlenen cân!
Otur şu saka postuna seyreyle âlemi.  Dertli ruhunu hasta edeni de derman olacak olanı da bir gör. 
Acaba sabırla atlatabilir misin bu müşahede sürecini? 
Evvela en az üç gün süren bir girizgâhın sonunda kendinle ilgili bir karara var. 
Senin karar vermen yetmez tabii, bilgelerce şu “Ateş-baz”a gizlenmiş şifaya talip olabileceğine kanaat getirilmeli. Çünkü bundan sonra sağlanması umulan şifa için gönül rızası azami önem arz eder. 
Bir kere onay almışsan da aman ha böbürlenme. Bu yol çok uzun, meşakkatli ve kısır döngülerle dolu. Tam “menzile vardım zahir” derken sonrasında bir bakarsın ki tökezlenip başladığın noktaya yuvarlanıvermişsin. 
Ham iken olgunlukta bir adım öteye gittiğinde artık havanlarda dövülme, lime lime edilme veya değirmenlerde öğütülme zamanın da gelmiş demektir. Can sıkma, kaygılanma, zira burada alınan darbeler taşlaşmış ve buz kesmiş gönülleri har ile halvete hazırlamak içindir. 
Bazen öyle ifrata çıkarsın ki yargılayıcı, ezici ve tahammülsüz hallerin yüzünden ihtiyaç duyduğun “rıfk” a erişmen için türlü acılara boğulursun. Öte yandan bazen öylesine tefrite düşersin ki kendi ellerinle yüreğine bol kepçe acı ekersin de rüştünü ortaya koyup bir katre ile dalga dalga ferahlayana kadar kavrulur durursun. 
“Ateş-Baz”ın bir selamı ile gülbang’a senin de duan dahil edilmiştir artık ya, niyetine göre pişmek veya daha ötesine geçip yanmak ise tamamen teslim olma seviyenle ilgili. 
Tüm bu savrulmaların sonucunda tam huzuru yakaladığını düşünürken, yepyeni bir darbenin etkisi ile o itina ile kurduğun düzen tam anlamıyla alt / üst olur. İşte bu da, tecrübe edilen her türlü durumda dengede kalıp kalamadığını teyit etmek için olsa gerek. 
Şunu bilmeli ki bu  “alt / üst” eden darbe bir kerede kişiyi kıvama getiremezse, maksada ulaşılana kadar defalarca yaşanması gerekebilir.
İnsanın bu pişme süreci bütün ömre yayılabilen, hatta defalarca sil baştan yaşanabilen durumları kapsayabilir. 
Sevgili cân, âşık olmaya talip isen, her bir düşüşte kaygılanıp ye’se kapılmadan her dem istikamet üzere olmalısın. Zira aşk için sana nakşedilmiş Esma’nın açığa çıkması elzemdir vesselam. 
“El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh, tabhı şîrîn ola; Hak berekâtın vere, erenlerin nân ü ni’metleri müzdâd ola, ashâbü’l-hayrâtın rûh-i revanları hândân u şâdân bâkiler selâmette ola; bu gitti ganîsi gele; demler safâlar ziyâde ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Âteşbâz-ı Velî, kerem-i İmâm-ı Alî, (nur-ı Nebî) hû diyelim hûûû! ”
(Allah’a hamd olsun, şükrolsun. Hak bereketini versin. Erenlerin nimetleri ekmekleri bol olsun. Hayır sahiplerinin azîz ruhları şâd olsun. Kalanlar esenlik içinde bulunsun. Bu gitti daha iyisi nasip olsun. Feyizler safâlar bol olsun. Mevlânâ Hazretleri’nin himmeti, Âteşbâz-ı Velî’nin sırrı, Hz. Ali’nin lütuf ve ihsanı (Peygamber Efendimizin nûru) için hû diyelim hûûû.)

 

Yazıyı Beğen :     3
Paylaş :

Yorumlar

1 Yorum

  1. Selmit 23-03-2023

    Mesnevî'den bir bölüm okumuş gibi hissettim, çok güzel, ruha işleyen bir yazı olmuş, yüreğine sağlık...