TANRI , MESİH , SEN

TANRI , MESİH , SEN 
SERKANT DERVİŞOĞLU

Geçenlerde harika bir film izledim, Matilda'nın Müzikali. Tarz olarak çok sevmediğim bir türdür müzikaller, bir şekilde odaklanmamı zorlaştırırlar. Velhasıl, filmin konusu, ailenin istemeden dünyaya getirdiği ve sonrasında anne babası tarafından sürekli istenmediğini yoğun bir şekilde hissettirilen zavallı Matilda'nın etrafında dönüyor. Bu kızcağıza, evdeki bir sehpa gibi bile davranılmıyor; adeta bir depoya kaldırılmış, biblo havasında bir ilgiye maruz bırakılan bir eşya gibi davranılıyor. Zaten küçük Matilda, tavan arasında yaşıyor.
Şimdi biraz filme ara vereceğim. Eminim bu kadar olmasa da buna benzer şekilde yaşayan insanlar ve toplumlar vardır. Anne babasının narsist davranışlarına maruz kalan ya da ebeveynlerin travmalarından kaynaklanan psikolojik sıkıntılarını çocuklarından çıkaran aileler de vardır. Örnekler çoğaltılabilir ama şu gerçek değişmez: Esaret altında kalan kişiler, kendilerini sıkışmış, çaresiz, korkmuş, aciz ve ne yapacağını bilemez halde hissederken, sessiz bir haykırışla bağırırlar. Ancak bu çığlıkları sadece baykuşlar duyabilir ya da dostlarının kafalarını kayayla ezerler.
Dostlarına söylüyorum sakın çöp kovası olmayın.
Peki dünyalar güzeli Matilda ne yapıyordu? Sanırım on yaşında ya vardır ya yoktur. Bu güzel kız, en çaresiz ve güçsüz olduğu bir dönemde, ailesi tarafından ilgisizlikten okula bile gönderilmemiş bir yavrucak. Ancak kendi başına okumayı öğrenmiş ve deli gibi okuyarak bilgiye olan merakını tutkuya dönüştürmüş biri olarak karşımıza çıkıyor. Enteresan bir şekilde, ailesinin özellikle babasının yaptığı zulme karşı, mizah yeteneğini kullanan ve onu şakalarla rezil etmesi müthişti. Kendi içsel dengesine gelmek için yoğun bir şekilde mizah yeteneği ve hayal gücünü kullanıyordu.
Peki sen ne yapıyorsun, küçük prenses? Sürekli kendi içinde kavga, yetmedi tanımadığın insanlarla kavga... Senden daha iyi şartlarda olanlara intikam duygusuyla öfkeli davranışlar sergiliyor ya da dikkat çekmek ve mecburen sevgi ihtiyacını karşılamak için kontrolsüz, histerik davranışlar sergiliyorsun. Ya da sanırım en önemlisi, tarihte sıkça gördüğümüz toplumsal bir reaksiyon olarak karşımıza çıkan bir kurtarıcının seni kurtarmasını beklemek ve onu hayal edip bu hayalle yaşamak. 
İnsanlık tarihinde çok yaygın bir davranış bu, yanlış anlaşılmasın. Bunları küçümsemek için yazmıyorum; bu çok doğal bir davranış. Bu duyguya düşmeyen insan evladı çok azdır. Herkes o çaresizce düştüğü sıkışmışlık halinde birinin yardım elini uzatmasını bekler. Bu, yıllarca dinler tarihinde yoğun bir şekilde Mesih olarak çıktı. Peki hangi durumlarda? Tam da bu durumlarda: korku, acizlik, çaresizlik... Düşünsenize, birileri gelip yaşadığınız şehre savaş açıyor ve sizi esaret altında tutuyor; türlü zulümlerle ve sürekli bir şey yaparsanız ölüm ya da daha kötü yaşam şartlarıyla tehdit ediliyorsunuz. Bir yerden sonra psikolojiniz tükeniyor ve tek çıkış yolu olarak doğaüstü güçleri olan bir kurtarıcıyı, yani Mesih'i bekliyorsunuz. Açıkçası modern hayatta Mesih kavramı olmasa bile birçok insan, bir kurtarıcı ihtiyacı hissetmeye devam ediyor.
Matilda, ailesi tarafından istemeye istemeye okula yazdırılıyor. Çünkü Matilda’nın ailesi evden eğitim verdiklerini beyan ettikleri için okuldan eve müfettiş geliyor evde eğitim doğal olsa da çocuk bunu istiyor olmalı. Matilda, okula gitmek istiyor ve dünyalar tatlısı öğretmeni de aynı kendisi gibi zulme uğramış, aşırı tefrit ama bir kanarya kadar narin, höt desen kalbi duracak zavallı bir kadın. Matilda okula gider ve ne görsün? Orada başka bir manyak okul müdürü! Eski çekiç atıcısı bir kadın. Bu canavar kadın, çocuklara "böcek yavrusu", "larva" gibi hitap ederek korkunç bir disiplin ve cezayla okulu yönetiyor. Yani özgürlük ve daha fazla şey öğreneceğini sandığın yerin de ayrı bir hapishane olduğunu öğreniyor.
Matilda, bu durum karşısında arkadaşlarına ve kendisine yapılan zulüm ve esaret işkencesine karşı çok enteresan bir şey yapıyor. Herkesin unuttuğu, en değerli olan şeyi kullanıyor. Allah'ın ona bahşettiği ve nedense kullanmak istemediğimiz bir şeyi: kendi gücünü. 
Matilda, bir kurtarıcı beklemiyor; kendini sıkışmışlık, acizlik ve korkaklık arasında bırakmak istemiyor. Cesaretini toplayıp ayakları yere basarak adalet için, kendisi adına bile değil, başkaları adına sesini çıkarıyor. Yani hak olan yerini bulsun diye haykırıyor. Çekiç atan devasa yaratığın karşısına, bir elli boyuyla dikilip içindeki güneşin doğmasına izin veriyor. Daha fazla anlatmayacağım film hakkında. Sakın "Daha ne anlatacaksın, filmi yazdın" demeyin, o kadar değil. Siz yine de izleyin, çok komik sahneler var, bir o kadar da eğlenceli ve unutmayın müzikal bu film.
Gelelim bize ve bizim ne yaptığımıza... Gerçekten durduğun yerden daha ne kadar sızlanıp duracaksın? Hakikaten bir Mesih'in gelip seni kurtaracağına inanıyor musun? Ve ömrünü onu bekleyerek mi geçireceksin? Bu arada, hala bekleyenler var, dini vecibe gibiymiş gibi bekliyorlar.
Mesih'ten bekleyeceğine Allah’tan istesen, "Ben ne yapabilirim?" diye yol göstermesini dilersen. Belki de kendi içindeki Mesih’i uyandırsan, o sen olsan aynı küçük Matilda gibi... Kendi içindeki Mesih’i Tanrı’yla iletişime geçirsen, bir mucizeye şahit olup özgürlüğe giden yol için adım atmış olmaz mısın küçük prens?
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :