VAR MISIN YOK MUSUN
VAR MISIN YOK MUSUN
SERKANT DERVİŞOĞLU
Sanki geçmişe dönük şöyle bir baktığımızda bir birey olarak var olma savaşı verdiğimiz şu fani dünyada, onurlu, tamamlanmış ve eksiksiz göstermeye çalışırız kendimizi. Ya da öyle bir zihinsel senaryoda buluruz. Yani iki dünyamızda bunun kavgasını veririz, tam tanımlayamasak da.
Hep bir savaş, fark edilme isteği, buradayım ben tavırları. Kendimizi ezdirmek de istemeyiz veya ilginin bizim dışımızda başka yöne kaydığını hissettiğimizde ya da aleni bir şekilde gördüğümüzde sanki kıskançlığa karışan ama sanki varlığımızı ortadan kaldırdığını düşündüğümüzde bunun savaşını veririz.
Sosyal ortamda olan daha çokta iş hayatında sık rastlanan bir durumdur bu. Kimse seni ezmemiştir ama senden ilgi kesilmiştir başka yöne kaymıştır. Garip bir şekilde akran zorbalığı gibi hissedip kendi kendine yaptığın nefsi zorbalık içinde kendi kendini yer bitirirsin Küçük Prens.
Unutma aslında sen hala kralın evladısındır. Garip bir şekilde senin bundan haberin yok.
Ben varım. Eyvallah amenna ve saddakna
Elbette varsın lakin biz var olma savaşının yok olacak şeyler üzerinden veriyoruz. Bana şöyle desinler, şu mevkide olayım, şuyum olsun, maddi olarak bazı şeylere sahip olursam o zaman ben tamamlanabilirim gibi. Bizi de çevremiz buna göre kodlamış ve buna iman etmişiz . Kendimiz dahil hiç kimse gerçekte kim olduğumuzu bilmeden geçirdiğimiz bir ömür biçiyorlar bize.
Peki bu kadar maddi olanaklara sahip olduğumuzda var mı oluruz yok mu?
Bazılarına göre evlilik bile karşı tarafın seni var olarak saymasından yani fark edilmenden dolayı bilinçaltı hareketi olarak düşünüyor. Bu eyleme girme sebebin bile belki bu. Buradan evliliğin kutsallığı şu bu gibi durumları yok saymaktan bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın. Kast ettiğim var olma savaşı.
Sanki var olma savaşını didiklerken bunun kötü bir şey olarak anlatıyorum gibi gelebilir. Tam olarak öyle değil. Hayatımızda mecburen birileri ile iletişime geçiyoruz ve bu sosyal etkileşimden beslenerek ve tecrübelenerek bir şeyler anlıyoruz ve ölçülendiriyoruz.
Nelerin ne kadar önemli olduğuna hayatın manasına veya manasızlığına gibi durumları gözden geçirip hayatımızdan eksiltip çoğaltıyoruz. Bir yandan var olurken bir yandan yok oluyoruz. Bu ikisi arasında gidip gelen bir haldeyiz.
Kafamız karışıyor, bocalıyoruz ve tekrar mutmain oluyoruz. Rahata kavuşuyoruz, inançlarımız oturuyor. Sonra tekrardan kısır döngü gibi görünen ama daireyi tamamladığımızı düşündüğümüzde birleşme noktasında birleşeceğiz derken anlık teğetle ıskalayıp daha geniş bir daire ye devam ediyoruz. Derken başka sorunlar, başka boğuşmalar ve huzur mutluluk paradokslarıyla spiral çizdiğimizi fark ederek yani gelişerek gittiğimizi fark ediyoruz sınırlı ömrümüzde.
Bana kalırsa bize kodlanan bu sosyal ortamda var olmayı da yok olmayı da yanlış idrak ediyoruz gibi geliyor. İnsanın var olayım derken, aşırılıklara ve zayıflıklar göstererek bir yaşam biçimi seçmesi de zahiren yokluktur.
Örnek verelim senin mükemmeliyetçi tavrın, aşırı çalışmaya olan düşkünlüğün, tahammülsüzlüğün gibi ve bunların zıddı olan başkalarının hislerine olan duyarlılığın, depresif hal sergilemen var olman değil yok olmandır. Bunlar seni yok eder durur.
Ne kadar dengeye doğru gelirsin ve hak olan zuhur etmeye başlar senden, işte o zaman var olursun.
Aşırılıkta yumuşar, nazik olur yararlı ve yardımsever davranır isen ve zayıflıkta da kişi hak yolunda dosdoğru ona bahşedilen fıtrat doğrultusunda adil, doğruyu ve yanlışı idrak hem kendinde hem de çevresinde olan bitende farkındalığı yüksek bir şekilde davranırsan var olursun.
Kendi menfaatlerine ters düşecek bile olsan hak olana dönük bir halde olursan o zaman var olursun.
Var olan doğru olur, bundan dolayı var olur. Diğer her şeyde yok olur gider.
Yoksa alınan etiketler sizi bir yerde var etmez sadece kendi kendini kandırırsın, o sanal dünyanın içinde yok olursun var olayım derken.
Hak geldi batıl kayboldu.
*Resim: Allegorie des Goldenen Zeitalters (1750-1755) Franz Anton Maulbertsch (Avusturya, 1724-1796)
Yorumlar