YAPRAK DÖKÜMÜ

SERKANT DERVİŞOĞLU

Hepimiz hayatımızın belli evrelerinde şahit oluruz etrafımızdaki insanların birer birer gittiklerine. Güzel bir söz de söylenir dünyalarını değiştirirler diye. Çok severim bu tabiri. Evet onlar dünyalarını değiştirdiler . Bu ara çevremdeki insanların birinci dereceden yakınlarının dünyalarını değiştirdiğini şahit oluyorum. Hepsine rahmet olsun. Peş peşe göçler başladı, her hafta bir cenazeye gidip, arkasından dökülen göz yaşlarını gördüğüm kutlu yolculukta geride kalanların vedalaşmalarını gözlemliyorum. Ard arda gelen haberlerdi benim için. Ne hissediyorum bilemiyorum. Tek bildiğim , sevdiğim insanların bu yaşa gelmelerine vesile olan önemli varlıklarının birer birer veda edişinde yaşadıkları duygularından dolayı hüzünlendiğim. Bu kutlu uğurlayış elbette bizim de başımıza gelecek ve bunları hatırlamak için bile mutlaka cenazeye gidilmeli.

Sevdiklerin yanında destek olmak bir yana, kendi benliğimiz için kaybolmuş dünyamızda bir ölüm olduğunu hatırlamak bambaşka bir bilinç.

Sonsuz değiliz, sonluyuz, bir sınırımız var. Gücümüz, bilgimiz, ömrümüz bize ne bahşedildiyse, hepsi sınırlı. Ama limitsiz olma duygumuz ve şuurumuzu sınırlı olduğumuz konusuna kendimizi kapatmamız başka bir duygu halidir.

İnsan neden kendini kapatır, neden kayboluruz bu sınırlı yaşamın içinde?

Aslında içten içe biliriz, ömür geçip gidiyor, her gün aynaya bakıp görüyoruz manzarayı. Küçük prensesin mübarek yüzünün kırışıklıklara karşı çaresiz kalışı, saçlar ve tüylerin beyazlaşması, sarkan vücut, zor verilen kilolar, harekette ağırlaşmalar, gücün yetmeyişi, kudret narının elinden alınan küçük prenslerin türlü çareler arayıp kendini rezil etmeleri…

Her şeye rağmen biliyoruz ve farkındayız, muhteşem kutsal mabedimizin halinden. Lakin görmek istemiyoruz. Bizler etrafımızı suçlamayı severiz. Bizi bu modern hayatın illetleri bu hale getirdi diye görmek istememizin sebebini onun üstüne atmak kolay bir hareket. Bir bakıma hak vermiyor da değilim. Öyle bir şekilde seni senden ayırıp bir meşguliyet yaratıyor ki bu sanal sistem, seni senle bırakmak istemiyor adeta.

Ama bir irademiz yok mu, bir şey yapamaz mıyız? Yoksa bu sanal kudret karşısında irademiz yok mu, ne tuhaf bir soru değil mi?

Acziyetimiz ve kaderciliğimiz bu dünyanın somut elle tutulur durumu karşısında da aynı soruyu sorgulamamıza sebep oluyor.

Çoklu şirketlerin pagan tanrılar gibi karşımızda dikilip hem de somut bir şekilde bizi bize bırakmadan, sanal bir dünya yaratıp onunla sürekli meşgul ederek sanki vahiy gibi ona bağımlı bir şekilde yaşamamız ne ilginç.

Yıllarca mutasavvıf, kelamcı, fıkıhçılar Cenab-ı Hakk karşısında irademiz var mı diye tartışırken, cüzi irade külli irade hararetli bir hal almışken, şimdi bizi bizden alan sosyal medya, internet dünyası karşısında aynı şeyi konuşur buluyoruz kendimizi. Açıkçası nereden geldim bu konuya bilmiyorum. Konu konuyu açtı, bunu da bir düşünelim. Eskilerin aramızdan ayrılanlar için güzel tabirleri var tabii ki; köklerini, feyzini ve alt metnini dinimizden alıyorlar. Kur'an'dan aldığımız inançla ve kültürel olarak aktarılan bilgi nesilden nesile gelen inancımız bir ahiret inancını oluşturuyor. Allah'tan tekrar gelme /reenkarnasyon safsatası bizde yok.

Allah aşkına, kim tekrar gelmek ister? En azından ben istemem.

Bu tabirlerden en sevdiğim beni düşündürenlerden biri şu. Hamuşan Tekkelerin mezarlıklarına”susmuşlar” manasında "Hamuşan" denir, Burada artık sustular, öbür tarafta konuşacaklar inşallah. Öldü gibi sevimsiz bir kelimeyi kullanmak istemezler, çok hoş hakikaten. “Hakka yürüdü” de hoş, keşke bu dünyada yürüseydik, yani elimiz ayağımız tutarken değil mi? Dünya nimetlerine karşı bizi aşırılıklara götürüp bizi bizden alan hadiseler karşısında da sussaydık, gözlerimizi kulaklarımızı kapatsaydık. O temiz hal üzere yürüseydik kılıçtan keskin yolda.

Bir de yukarıda bahsettiğim gibi sevdiğim şu cümle "dünyasını değiştirdi", şahane bir söz. Aslında, din de bizden değişmemizi istiyor. Bunu da sanki ölüp tekrar dirilen birinin hakikati görüp uyanması gibi, buradayken tüm benliğiyle kendi öz benliğini farkederek ve mevcut istek arzu dünya yaşam alem neyim ben gibi idrak edip, sanki olmazsa olmaz gibi kendisine toplum ve yakın çevresinden kodlanmış olan yaşamı gözden geçirip elekten geçirip, o dünyayı değiştirip özüne olan yolculuğuna başlaması için asıl dünyasına kavuşmak için değiştirmesi gerekiyor. O zaman bu dünyanız cennet olur. Sufiler, iki cennetten bahseder, birisi buradaki, diğeri ahirette bahsedilen. Ama sufiler, ahiretteki cenneti çok dikkate almazlar, önemli olan o cenneti burada yaşamaktır. Çünkü biz bu dünyadayız ve bize bahşedilen nebi ve kitapla ne yapıp yaşadık, o daha mühim.

O yüzden yaşarken mana olarak ölüp dirilmek daha kutsaldır.

Sen hiçbir huyunu suyunu değiştirme, kendini geliştirme. İşine gelince mümin, işine gelmeyince şeytandan bil, böyle yaşa. Çok sevimsiz bir hale gelen bir hal bu.

Umarım bu sınırlı ömrümüzde sonu gelmeden Hamuş olup, dünyamızı değiştirmek için hakka yürürüz.

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :