KONUŞULMAYA LÂYIK OLMAK
KONUŞULMAYA LÂYIK OLMAK
UĞUR CANBOLAT
GÜZEL ahlâk insan ayrımına izin vermez.
Başkalarını tanımlama hakkı bize ait değildir. Tanımlama konum belirlemeyi getirir çünkü.
Kendinizi üst bir pozisyona sabitleyerek tanımladığınız kişiyi başka bir noktaya yerleştirirsiniz.
Bir üst ve ast ilişkisi geliştirirsiniz.
Bu ise zamanla ötekileştirme gibi bir davranışı sonuç verir.
Neticede şu insanla konuşurum, şununla sohbet ederim, diğeriyle sadece selam ve merhaba ilişkisi kurarım, bir başkasıyla ise asla konuşmam gibi hayatı ve insanları kendi sübjektif yargılarıyla konumlandırmak hayatın gerçeğini kavramak isteyenler için yanlış yoldur.
Sonrasında ne olur peki?
Sınıflar oluşur.
Kendisinden olanlar iyi ve makbul diğerleriyse kötü ve değersiz hâle gelir.
Ahlâk-ı hasene açısından meseleye yaklaşıldığında bu davranış çıkmaz sokaktır.
Yüce yaratıcımızın yaratmaya değer gördüğü bir varlık üzerinde bizim bu türlü katagorize etme hakkımız var mıdır?
Hakk katında onun veya bizim değerli oluşumuzu belirleyen nedir?
Takva değil mi?
Kendilik bilincine ulaşıp Allah’a karşı sorumluluk duyanlar, kendine reva görmediğini başkasına da görmez. Bizi insan kılan biraz da bu değil midir?
O halde herkes konuşulmaya layıktır ve bunu belirleyen bizler değiliz.
Ey hakikat yolunun hakikatli yolcusu!
Cenâb-ı Hak tüm insanlığa peygamberleri aracılığıyla vahiy göndererek konuşmaya, mesaj iletmeye lâyık görmüş ve bunu çok önemseyerek Nübüvvet gibi bir kurum oluşturmuş iken biz ne oluyoruz ki farklı davranıyoruz.
Rabbimizin verdiği hakkı hangi hakla almaya çalışıyoruz?
Bizi yaratan farklı onu yaratan farklı mı?
Kur’an-ı Kerim aynı anda hepimize hitap etmiyor mu?
Aynı sorumluluklarla yükümlü değil miyiz?
Hayatın öte yakası olan ahirette sorgulanmamız farklı ilkeler üzerinden mi olacaktır?
Hayır!
O halde bu aymazca tutumumuzu hakikat açısından izah edebilir miyiz?
Güzel ahlakın yüksek erdemleriyle yaşamayı prensip hâline getiren hiç kimse bir başkasını kendinden küçük, aşağıda ve değersiz göremez.
Şu halde içinde bulunduğumuz bu yanlış anlayıştan süratle dönmemiz gerekmektedir.
Kendi ırkını, milliyetini, coğrafyasını, ten rengini, dilini, inancını, örf ve âdetlerini öne çıkarıp başkalarından üstün tutmak dayanaktan yoksundur.
Kibir kokmaktadır.
Örseleyicidir.
Kur’an herkese inmiştir.
Vahyin hitabı herkesedir.
Sevgili peygamberimiz tebliğinde ayrım yapmamış kendisine eziyet edenlere bile yumuşak bir dil ve değer verici bir tavır ile konuşmuştur.
İlahî vahyin muhatap aldığını muhatap dışı bırakan bir anlayış İslamî olmadığı gibi insanî de değildir.
İslamiyet’in en güzel insanlık olduğu bilincine eriştiğimizde güzel ahlakı zedeleyen bu türlü tutum ve davranışlardan uzak kalmayı başarabileceğiz.
Âlimlerimizin insanlığı “Ümmeti dâvet”, ve “Ümmeti icabet” şeklinde değerlendirdiğini hesaba kattığımızda mesele açığa çıkar.
Konuşulmaya layık olmayana tebliğ yapılamaz.
Güzel ahlak açısından konuşulmaya layık olmayan insan yoktur.
Bütün mesele bizimle konuşan yüce kitabımızla bizim ne kadar konuşabildiğimizdir.
Yorumlar