AH BU HAVALAR
AH BU HAVALAR
SERKANT DERVİŞOĞLU
Son zamanlarda yaşadığımız havanın ne yapmaya çalıştığını bir türlü çözemediğimiz, bizi halden hale sokan gel gitli bipolar durumu karşısında ne yapacağımızı şaşırdık. Gündüz sıcak, akşam soğuk. Bir gün güneş varsa diğer gün sisli puslu, depresif. Yağmur yağarsa şanslıyız. Uzun süreden beri ciddi bir kuraklık var. İklimin üzerimizdeki etkisi yadsınamaz. Çok ciddi. Özellikle de psikolojimizde. İnsanlık ve gezegenimiz ciddi bir sınavdan geçiyor.
Bazen aklıma geliyor Hz. Peygamber Arap yarımadası değil de başka bir coğrafya da yaşasaydı nasıl olurdu?
Elbette çöl de uç hava koşulları olan bir yer. Gece ve gündüz farkı kum fırtınası gibi bize göre ekstrem bir yaşam. Bir hayal etsenize. Yeşilliği bol, dört mevsim imkanları çöle nazaran çok daha fazla. Özü değişmeyen ama eminim birçok açıdan farklı sünnetler duyardık gibime geliyor. Şimdi çok empati yapmayayım durduk yere linç yemeyeyim.
İsterseniz birkaç örnekle o dönem için yaşanmış ve peygamberlerin nasıl tepkiler göstermiş olduklarına dair bir projeksiyon tutalım.
İlk akla gelen Yusuf peygamberin kıssası. Mısır Kralının gördüğü rüyasını yorumlaması ve çektiği sıkıntılar karşınsa haksız yere zindanda kalması sonucunu değerlendiren Kral O’nu Hazine Bakanlığının başına getiriyor. Tabi Hz. Yusuf her şeyi ben bilirim dememiş. Ekonomiden, turizmden, tarımdan, aile ve sosyal bakanlığı gibi türlü görevlere talip olmamış. Krala “Beni ülkenin hazinelerini yönetmekle görevlendir. Çünkü ben koruyup yönetmeyi iyi bilirim.” (Yusuf 12/55) demiş. Bunun neticesinde yedi yıl bolluk bereket içinde geçen zamanını bundan sonra oluşacak yedi yıllık kuraklık için hazırlıklarını tamamlamış. Vakit kuraklığa gelince haliyle hazırlıklı oldukları için bu durumdan en az zararla çıkmasının bilmişler.
Bu durumdan herkesin kendine pay çıkarması gerekiyor, işi rüyaya bırakmadan hayat tecrübelerimizden ve tarihsel, kutsal hadiselerden ders çıkarıp; zamanı, doğayı okumasının bilmek gerekiyor. Devletlerin özellikle buna daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Umarım içinde bulunduğumuz durum da düzelir. Arkasından aile ve bireye indirgeyerek o şuura ulaşmamız lazım. Yusuf Peygamberin yaşadığı olay inanılmaz bir ibretlik hadise aziz dostlar.
Hazreti Nuh’un yaşadığı tufan hadisesine bakalım. Ne gariptir ki O da halkı uyarıyor ve büyük bir tufan çıkacağını söylüyor. Yıllarca bıkmadan usanmadan hakka davet eden Nuh peygamber sonunda dediği gün geliyor.
“Emrimiz gelip de sular coşup kaynamaya başlayınca “Biz de sağanak sağanak boşalan yağmurla gök kapılarını açtık ve yerden de su fışkırttık. Her iki su kütlesi, belirlenen iş için buluştu. Nuh’u tahtadan yapılmış çivilerle tutturulmuş gemiye bindirdik. (Kamer Sûresi 54/11-14)
Bugünün tabiriyle büyük bir tsunami adeta. Nuh peygamber bu tufan karşısında mücadele mi etsin yakınlarının, kanından canından olanların bile ilahi mesajı dinlemeyip helak olduklarına mı şahit olsun. İnanılmaz zor bir hadise. Önlem alırken gerçekten de ilk önce en yakınları ikna etmek hep zor olmuştur. Tabi ilk önce bizim ikna ve emin olmamız daha hayırlı olanı.
İklim değişikliklerinin gerekli önlemler almazsak biz de yarattığı sonuçları sabaha kadar anlatsak bitmez ve içimiz kararır. Havanın bu kadar bozuk olduğu ve zikzaklar çizdiği yerde hazırlıksız gevşek “aman ya ne olacak diyen” zihinler içinde imanın da olmadığını görüyoruz.
Sakın bana şimdi Japonlarda iman var mı demeyin kolaya kaçarak kaypak savunmalar bir şeye yaramaz. Eşref-i mahluk olan insana verdikleri değer açısından bakarsak işler değişir belki de. Valla ben onu bunu bilmem parayla imanın kim de var olduğunu. Bizim işimiz kendimizi ve alemi okumak ve uyanık olmak.
Eskiler ne güzel demiş agâh ol.
Evet aziz dostlar kulakları çınlasın Hülya Uğur’un dediği gibi havanız nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun.
Yorumlar