BENİM ÇAKIL TAŞI KALBİM

BENİM ÇAKIL TAŞI KALBİM
HATİCE FAHRUNNİSA 

Darmadağın mı kaldın sen, sahildeki çakıl taneleri gibi…

Benim taşlara merakım pek küçükken başladı. O zamanlar her birinin üzerindeki eşsiz desen ve renkler beni hayrette bırakan o çakıl taşlarını sabahtan akşama mütemadiyen toplar, bazen de suya koyar izlerdim.
İlk çakıl taşım yeşil renkte kalp şeklinde idi.
Ah benim çakıl taşı kalbim. 
Minicik yeşil bir kalp… 
Bana taşları sevdiren taş.
Çocukluk bu ya bir süre sonra saklayacak yerim kalmayınca hayalimdeki hazine sandığına koyar, oraya gömerdim.
Kartondan bir kutu idi benim hazine sandığım.
Lakin her yaşımdan kalma bir taşım da vardı o sandıkta. Sayısı kırkı bulunca onları da saklayacak yer bulmak da zorlanmaya başladım. Yetmezmiş gibi bunlar bir de eşten dosttan ziyarete gittikleri yerden çakıl taşları ister, geleni sanki oradaymışçasına sever, sonra da bir çiçeğin dibine koyarım. Bazen istediğim kişinin sadece nasıl bir çakıl taşı seçeceğini merak ettiğim de olmadı değil.
Taş da sevilir mi diye sorma ey kalbim. 
Taş da sevilir.
Biz taş kürede yaşarız. Kayaçlardan oluşan bu küre dünyanın dörtte birini kaplar. Ve taşlar bu kayaçların rüzgârın haber vermesi ile yuvasından kopar, yuvarlanır. Yağmura, doluya, kara sabreder ama kendi parçalanır. Hele hava sıcaktan soğuğa değişti mi, içten içe kırılır. Daha da ufalanırsa çakıl taşına döner. Daha fazla ufalanırsa da kuma.
Hiçbir işe yaramaz mı gerçekten taş dediğin? Hiçbir hareketi ve bir fiili yok mu sanırsın?
Eğer bu taş küre olmasaydı ateş küreyi kim örtecekti ve dünyayı yaşanır kılan nasıl bir vesile olacaktı? Elbette Mevla’m her şeye kâdir. 
O dilerse her şey olur. 
Taş deyip geçme. Şehadet âlemi dediğimiz bu dünyada gördüğümüz her şeyin bir hikmeti varsa ki, var, o halde bu yaratılan taşın da hikmeti yok mudur ey kalbim?
Kendilik bilinci derslerine başladığım yıllarda hocam bana bir soru sormuştu:
“Dağlar yer değiştirir mi?”
Bu sorunun cevabı tüm gerçek cevapların olduğu Kur’an-ı Kerim’den başka bir yerde olamazdı. 
Dağ, taş, yeryüzü, gökyüzü âyetlerini sırayla incelemeye başladım.
Taşlar…
Taşlar için âyetlerini gönderip tefekkür etmemizi isteyen Rabbime şükürler olsun.
Taşı yarattım ama ondan su fışkırıyor, taşı yarattım ama ondan çiçek bitki çıkıyor. “Ya sizden?” dercesine soruyor Allah’ımız.
Yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan cehennemden sakınmamızı diliyor. Sana nefs verdim ey kulum varlığınla sen de üret, çözüm bul, yaşa ve sâlih amel işle diyor sanki. Zihnin, şuurun taş gibi sağlam, metin; ancak kalbin tıpkı Mûsâ (as) ‘ın kavmi için su aramaya çıktığında Mevla’mızın kendisine: “Asanı taşa vur!” dediğinde oradan on iki pınar fışkırıvermesi gibi on iki yaşam alanında da su gibi bereketli ve aziz olsun. 
Aziz ol ki bu yücelik seni yeryüzünü tanzim için olarak gönderildiğin gerçeğini sana unutturmasın, taş kürede kavî ve sağlam dur. Kendinin efendisi ol. Allah’ın rızkından ye, iç; fakat fitne fesat çıkarıp da yeryüzünde bozgunculuk yapma ey kalbim. (Bakara 60. Ayet)
Bak taştan, kayadan hayatın çıkmasına müsaade eden Rabbim senin güzel ve sâlih niyetlerine izin vermez mi sanırsın?
Taşı başa, başı taşa vur da güç diye sızlandığın her işe dipdiri başka. Her çareye başvur Rabbinin verdiği imkânlardan. Çünkü öyle taşlar vardır ki bağrından ırmaklar çağlar. Öylesi de vardır ki, çatlar da arasından sular akar. Bazısı da Allah korkusundan yuvarlanıp düşer. Şüphesiz Allah ne kalbimizden geçenlerden ne de yaptıklarımızdan habersiz değildir (Bakara 74. Ayet)

Benim çakıl taşı kalbim.  
Yaşadığımız hiçbir olay, karşılaştığımız hiçbir olgu sıradan ve küçük değil görüyor musun? 
Her düşünüş, algılayış, seziş, bakış, hissediş de öyle. Kim bilir bizi nasıl bir taşa dönüştürüyor?
Sen ey kalbim Allah’ın nazargâhısın. Sana yakışmaz sertlik, işe yaramaz olmak. Tevazu sahibi olarak yumuşacık, vakar sahibi olarak da kâim ol. Zira taş düştüğü yerde ağırdır.
Neye dönüştün sen kalbim?
Allah korkusundan yuvarlanıp giden bir taşa mı?
İçinden hikmet pınarları akan bir cevhere mi?
Yoksa taş mı kesildin ey kalbim? Çok mu şaşırdın? Ne yapacağını ne diyeceğini bilemeyecek kadar dilin lâl mi oldu?
Çok mu taşladılar seni ki kanaya kanaya nasır tuttu parmak uçların?
Taş çatlasa da sen sabret.
Ben söylemedim mi sana bir başkasında gördüğün senin zannındır, o kişinin hakikati değil… 
O halde bil ki yerde ayağına takılan taş bile sana aynadır. Kişilere takılıp kalmanın, olayları kabul etmemenin dikili taşlardan yani putlardan ne farkı var? Taş taş üstüne bırakmasan çare mi?
Ey benim çakıl taşım kalbim.
Şimdilerde anlıyorum dağlarda yer değiştirirmiş taşlar da halden hale geçer, şekil değiştirir, üzerinden yol geçirilirmiş de yine de benlikten kurtulamazmış dağlar. Oy başı dumanlı dağlar…
Dilerim ki, sekine ile vakarlı bir duruş sergileyen bir ak dağdan kopup gelmiş ol ey benim çakıl taşı kalbim. 
Zira sen bu âlemden sırrıma geçiş kapımsın.
 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :