ENDİŞELİ TANBUR

ENDİŞELİ TANBUR 
SERKANT DERVİŞOĞLU

Endişeli görüyorum seni, küçük prens. Sanki Mesut Cemil Bey’in Nihavend Saz Semaisi'nin notasına bakıp, “Nasıl çalacağım ben bunu?” diye düşündüğün gibi. Haklısın, zor bir eser; üstelik daha da zorları var. İnsan, “E be kardeşim, bunu nasıl çaldın tanburla?” demeden edemiyor. Tanbur enteresan bir saz; laf aramızda, bana hep Şeyh Galip’i hatırlatır. Narin, zarif, tok, tane tane… Sapın tek bir tel üzerinde baskın çalınması, sanki sırat köprüsünde yürümek gibi. En ufak bir yanlış basış anında uyarı sesi çıkarır; tıpkı bir dervişin imtihanı gibi. Malum, dervişler ilahi uyarıya daha çabuk uğrarlar. Hele o göğüsten çıkan ses! İnsanın inanası gelmiyor.

Farkındalığı artan insanlar için hayatın eskisi gibi olmayacağı aşikâr. Kaçınılmaz bir gerçek: Attığınız her adım artık tanburda basacağınız tel gibi olacak. Her defasında tam doğru yere baskı yapmanız gerekecek ve ona göre mızrabı vuracaksınız tele. Yani fiziksel olarak bir kas hafızanız olacak ki düşünce dünyanızdaki niyet doğru bir eyleme dönüşsün. Bu, hata yapmaktan korkmamak anlamına geliyor. Uzun yıllar çalışarak olacak her şey; çıkacak güzel seslerin, sizin dünyanızda uyandıracağı zevk için… Belki vuslat için. O tek tel üzerinde yıllarca gele gide ulaşılacak bir yolun sonu sandığınız tatlı, asude bir bahar için.

Ne garip, değil mi? Ömrümüzü nerelerde harcıyoruz. Herkes bir yerde diz çürütüyor. Eminim ki boşa değil. Bunu yaşayanlar anlıyordur: Bir gül kokusunun sende yarattığı ebedi etki…

Tanbur telleri uzun, ince ve ahenkle dolu. Şimdi bazılarınız diyordur: “Tanbur yedi telli, niye tek tel diyorsun?” Efendim, alttaki sürekli çalınan tel iki tel; onlara bir basılıp onun üzerinde çalınıyor. Yani ikiliği birleyerek çalışıyorsun. Hayatın madde-mana dengesi içinde, kendindeki ikiliği de birlemen ve tek görebilmen için… Bunu böyle yorumlamayın, aklıma geldi diye söylüyorum. Laf lafı açtı, sesli düşünüyorum. Metafor olarak bakın: Diğerleri sizin dışınızda olan olaylar ama hayatımıza renk katan hadiseler. Onlara da ahenk teli deniyor. Siz, alttaki sürekli çalınan çift tele tek bir şekilde basarak ve doğru yere, tam istenilen yere basarak o zar gibi olan göğüsten diğer ahenk telleri de rezonans elde ederek bir ses çıkarıyorsunuz. Yani sizin âlemde yarattığınız etki, tam bir kararlılıkla, cesaretle, hak yolunda her şeyi ayrı gören, ötekileştiren olarak değil, bir olarak görüp aklettiğinizde, âlemde alttan ve derinden gelen bir etki yaratarak bir ses çıkmasına vesile oluyorsunuz.

İnanın, yanlış yere basarsanız çok fena rezil olursunuz. Anında belli eder ve hiç affetmez; kötü bir cızlama duyarsınız. Bir konserde okuyucunun meyana çıkamayıp fena bir şekilde detone olması gibi. Tabii, “rezil olacağım” korkusuyla yaşanmaz. Biz bir yolculuğa çıktık; hata yapa yapa düzelteceğiz. İşin tuhaf tarafı, üzerinizdeki cehalet gitmeye başladıkça ve farkındalığınız arttıkça neyle karşı karşıya olduğunuzu anladığınızda, endişeleriniz de artacak. Haklı olarak. Ama endişelenme, küçük prens. O hep bizimle.

Biliyorum ve inanıyorum ki Allah’a olan imanımızı ve ümidimizi kaybetmedikçe, o tellerden tevazu ve vakarı yansıtan gül kokulu seslerden çıkan zevki tattıkça, arada duyacağımız endişeler zamanla kaybolacak. Zamanın ruhunda her şeyin hızlı ve çabucak olduğu, tepkilerin hemen geldiği ve maalesef alışkanlık haline geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Unutmamak lazım: Uzun ve zevkli bir yolculuk bu. Kendine fazla yüklenmeden ve Tanrı adına düşünüp yargı dağıtmadan, sakin ve huzurlu bir şekilde o tellere basmaya gayret et. O enstrüman senin için yapıldı. Güzelce akort et, sonra bir cambaz gibi dikkatli ol. Ve seyreyle senden neler zuhur ediyor. Şeyh Galip diyor ya: “Hoşça bak zatına.” Bak bakalım neler var orada.

 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :