GÖNÜL VURGUNUNUN YARESİ BİR HOŞ
GÖNÜL VURGUNUNUN YARESİ BİR HOŞ
SEVAL YILMAZ
Deniz... Gösterdiği yüzü hep hayranlıkla izlenmiştir.
Dokunduğumuzda bize sunduğu ferahlık hissi eşsizdir. Yüzme bilmeyenler ya da deniz konusunda travma yüklülerimiz için ise dehşet vericidir.
Berrak bir noktasına yakından bakıldığında gözlemlenen hayat kıpırtıları son derece heyecan verici ve bir o kadar da merak uyandırıcıdır. Bu merak bizde daha derinlerdeki hayatın keşfedilip incelenmesine dair karşı konulmaz bir istek uyandırabilir.
Solunum kabiliyetlerimiz bu dünyanın içinde yaşamaya uygun olmadığından, ancak bize suyun altında da nefes olanağı sağlayacak nitelikte ekipman yardımı ile daha derinlere inmek mümkün olabilir.
Yaklaşık 20-30 metre sınırına kadar sorunsuzca inmek mümkün. Hayranlık uyandıran bu seyir sırasında uzun bir süre “hayret” halinde dalar gideriz. Fakat fikren çok derinlere ulaştığımızı hatırladığımızda ya da panikle yüzeye çıkmaya çalışmamız durumunda ise vücudumuzun “vurgun” yaşama ihtimali çok yüksektir. Vurgun ise mazallah insan bedeni için geri dönüşü olmayan hasarlar bırakabildiği gibi, hayati fonksiyonların hızla alt üst olup durmasına dahi neden olabiliyor.
Vurgun... derinlere indikçe ya da yüzeye hızlıca dönüşte oluşan atmosfer etkisinin hızlı değişimi ile akciğerlerdeki kapasitenin düşmesi ve kan basıncının artması sonucu bilinç kaybına uğrama hali olarak tanımlanıyor.
Bu, vurgunun genel tanımlanabilir kısmı idi. Aslında insan hayatta pek çok kez vurgun yaşar. Beklenmedik anlarda ve beklenmedik kişilerden gelen etkilerle darbeler alır durur. Belki de insan bu durumun sebebini “beklenmedik anlar ve kişiler” diye yorumlarken, durumu inşa eden ahmaklıklarını görmezden gelir bazen.
Evet, her vurgunda şok yaşar, içinde bulunulan zafiyet seviyesince tökezler, hatta nabzı durma seviyesine gelir. Aslında böyle hissedilir. Öldürmez, fakat süründürür.
Eğer bir yudum daha nefesten nasibi var ise kişinin, damarlarındaki kanın dahi isyanı karşısında yaşadığı bu bilinç kaybı sırasında, ruhuna dokunup da heybesinde taşıdığı şifayı nakledecek birini ya da hissi yanı başında buluverir. Fark edebilene ne mutlu.
Bir ömür boyunca defalarca, defalarca yaşanır bu vurgun hali. Yine de insanın bıkmadan deneyimleme cesaretine sahip olabilmesi ve merakını yitirmemesi ne saygı duyulası bir durumdur.
Lakin düşününce halihazırda tabiat bu döngüyü en güzel hikaye eden tablo değil midir? Her bir iklim turunu tamamladığında öldüğünü düşündüğümüz bitki örtüsünün yeniden dirilmesi, asla bitmeyecek sandığımız hüzün dolu bir gecenin en karanlık ânında Güneş’in tekrar yürekleri ısıtması gibi.
Lakin tüm bu varlık alemi, elele vermiş de her koşulda hızlıca merkezlenmemiz için çabalamakta iken, durmadan savaştığımız şu karamsar iç ses yüzünden adeta akıntıya kürek çekmektedir.
Halbuki herkesin bizi terk ettiği -ya da terk ettiğini düşündüğümüz- anlarda dahî tekrar tekrar rızıklandırıldığımızda “asla yalnız olmadığımızın bize hissettirilmesi” ne büyük bir nimettir.
Belki de yaşadığımız her bir vurgundan kolayca çıkıp dengeye gelmeyi öğrenmemiz için asıl yapılması gereken bir süre ısrarla dönüp bizi yaralayan “vurgun atmosferi” ile yüzleşmemizdir kim bilir.
Yorumlar