GÜNEŞ BATINCA
GÜNEŞ BATINCA
SERKANT DERVİŞOĞLU
Büyüklük - Neyi kanıtladın ?
Güç- Ne kadar güçlüsün ?
Kahır - Neyi kaybettin ?
Uzun olmak - Göğe mi erdin ?
Kimseye boyun vermemek - Büyük bir şey mi başardın ?
Hayret - Güne bakan çiçeğinin güneşi takip ettiği gibi miydin ?
Ar – Ne kadar arındın ?
Gayret - Ne için bu kadar didindin durdun ? Değdi mi ?
Haya – Sıkılmadın mı ?
Sen ne kadar dengedeyim desen de ve başarsan da hayatın bizi anlamını bulamadığımızda yorduğu zamanlar oluyor.
Ne olacak peki ?
Dengeye nasıl geleceğiz ?
Zaten yukarda yazdığımız etkiler gökten yağmur gibi yağıyor. Maruz kaldığımızda hayatımızın ilgili alanında hoş olmayan durumlar söz konusu oluyor. İfratta egoları yüksek, aşırı otoriter, kişisel ihtiyaçlarını gidermek için insanları ve olayları etkilemeye çalışan benliğimiz var. Bir yandan tefritte disiplinsiz, çekingen, başkalarının hissine aşırı duyarlı, başarıdan korkan, ego ve üst benliği ayırt edemeyen hallere dönüşüyor. Bütün bunların arasında kaybolup gidiyoruz. Aklımıza ne tevazu ne de vakarlı bir duruş geliyor.
Fark edemeden yazık ediyoruz kendimize. Zulmedip duruyoruz bize bahşedilen özümüze.
Bir meşgale, bir gaye bulmak lazım hayatta işimizin dışında. Dengeye gelme ve mağrifet bilgisini hayatımızda daha verimli kullanabilmek için. Yoksa dağda yaşayan keşiş gibi dolanırsın yaylalarda o zaman değil mi ?
Bazen de meşgale buluyoruz. O zamanda şikâyetten ölüyoruz. Başkalarına bulaşmak onların hayatlarına karabasan gibi çökmek en büyük gayemiz haline geliyor.
Ne olabileceğini düşünüyorsun ?
“Tamam sen en büyüksün” demelerini mi?
Nefs hep onay peşinde. Ya da beklentilerle umutsuzluğa kapılıp gerçek benliğini bulamamanın derdinde.
Güneş bile belli süre gökyüzünde kendi yerinde duruyor. Tevazu ve vakarla haliyle belli bir saatten sonra çekiliveriyor. İlk insanların Tanrı bilinci olmadan bile hayata dair doğayı anlam ve ondan ahlakı bir yaşanabilir metaforlar üretmeleri çok da sıra dışı gelmiyor ama ne büyük erdem dedirtiyor. Aziz olmak böyle bir şey galiba.
Biz bu kadar nimetin olduğu ortamda bozuk olan ve sürekli tersine gelişen kötü huylarımızı bile toparlayamıyoruz.
İç denetimi sağlayamıyoruz. Kendimize zarar verdiğimiz gibi çevremizde bu durumdan etkileniyor.
Duygularını kontrol edemeyen bireyler içlerinde bulundukları ortama hatta topluma da zarar verirler.
Yani bu denetim sadece bizim ile ilgili değil. Toplumsal huzur içinde kişinin kendini kontrol edebilmesi şart.
Mesela psikolojik sorunlarını sözde din uğruna gencecik insanların hayatlarını mahvetmek sömürmek kullanmak ve sonrasında çöp gibi fırlatmaları kabul edilebilir bir durum değil. Artık gençlerin de sesleri rahatlıkla çıkarabildikleri bir dönem yaşıyoruz ve iyi bir şey bu.
Denge gerek bize acilen.
Şartsız beklentisiz bir kabulleniş ve evrensel hisler gerek .
“Güneş batınca
Başkasıyla meclis kurup eğlenirsem dostlar,
Vallahi, yok gönülde başka sevgiden dağlar!
Lakin, güneş zamanı gelip batınca, kişi,
Önüne, güneş yerine bir çırayı koyar”
Rumi - Rubailer
Yorumlar