KENDİNİ TANIMAK SENİN KARARIN

KENDİNİ TANIMAK SENİN KARARIN
HATİCE FAHRUNNİSA
Kendini tanıma sürecindeki en önemli konulardan birinin iç denetimin sağlanması olduğu üzerinde çokça duruyoruz. Bu denetimi sağlamak için de farkında olmamız gereken bazı unsurlar var elbette. En önemlisi ise duygularımız. 
Gündelik yaşamımızda farkında olduğumuz ve çokça hissettiğimiz şey aslında duygulardır. Açıkçası son zamanlarda milletçe hatta tüm dünya insanlarınca yoğun duygular hissetmemize neden olan olaylar yaşadık. Boğazımız düğüm düğüm hâlâ. Geçmişte olduğu gibi. 
Demek ki bir duygunun hissedilmesi için bir etkileşim olması gerekiyor. Adını tam koyamasak bile gün içinde fiillerimizi direk etkileyen, motivasyonumuzu azaltan ya da çoğaltan duygusal tanımlar yaparız. Olumlu yapıdaki insanlar olumlu duyguları, negatif yapıda olan insanlar ise olumsuz duyguları tanımlamaya meyilli olur.
Bazen yaşadığımız olaylardan tetikleniriz. Yani geçmişte yaşadığımıza benzer bir olay vuku bulduğunda o duygu tekrar etkinleşir, canlanır. Bu, duygulanmak değildir. Aksine duyguyu tekrar yaşamak, duygulanmaya göre daha geniş bir kavramdır. Tıpkı 99 depremini yaşayan birinin 6 Şubat depreminde orada olmasa bile olayı yaşıyor gibi tetiklenmesi...
Elbette her insan duygularının etkisinde kalır. Özellikle yoğun, şiddetli bir olay yaşanmışsa yahut kişisel anlam taşıyan bir olay ile karşılaşılmışsa kişide bu etki daha da belirginleşir. Fakat etkinin derecesi, kişinin yapısına, öğrenilmişliklerine ve tecrübelerine göre değişir. 
İşte burası çoğu zaman farkında olduğumuz alan. Çünkü his var ve biz etkileniyor, hafızayı harekete geçiriyor ve neticesinde bir tepki göstermek için kararlar alıyoruz. Ancak bu süreç belki birkaç saniye sürüyor. Belki de daha az.
Biraz daha derine inelim. Duygulanmamıza neden olan tetiklenmeler yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız nesneler yahut kişiler olsa da karar mekanizmasının bir işleyişi söz konusu. Bu noktada düşünceyi ele almamız gerek. Zira insan duygu kontrolü sağlamak için düşüncelerinin denetimini de sağlamalıdır.
Bir insanın zihninden günde ortalama 6000 düşünce geçiyor ve düşünceye fiziksel açıdan baktığımızda adına enerji diyebiliriz. Düşünce, mikro tanecikler olan beyin hücreleri tarafından meydana getirilir. Yani kuantizedir. Elle tutulmaz gözle görülmez.
Aslında yaşam dediğimiz de, gelen etkilerle beyinde düşünce kuantlarının oluşması ve bunların insan bedenini etkilemesi, yönetmesi anlamına gelir. 
Bu şekilde oluşan düşünce bir duyguya, bu duygu da bir tepkiye neden olur. Yani dünyada düşüncemizi yaşarken buluruz kendimizi. 
Zihnimizden geçen bu 6000 düşüncenin hepsi bizi etkilemez. Bizim kişiliğimiz, öğrendiklerimiz ve tecrübelerimiz yine bu etkilerin tepki olarak nasıl açığa çıkacağını belirler. Bizi tetikleyen düşüncelere takılır kalırız. Diğerleri ise film izliyormuşçasına akar gider bilinçaltına. Çoğu zaman farkına bile varmayız.
Son zamanlarda internetten sıkça yayınlanan videolardan birisinde kişinin harekete geçmeden 6 saniye önce karar verdiği sonucuna ulaştıkları bir deney yapıyorlar. Yani neyi düşüneceğimiz belli, nasıl tepki vereceğimiz belli, kararlarımız belli, yaşayacağımız hayat belli. 
Ve dahası insanın bu konuda özgür bir iradesi yok. 
Bu mümkün değildir.
Düşüncenin zihne gelmesi ve karar mekanizmasının çalışması 6 saniye sürebilir. Fakat bu kararın net bir şekilde belli olması hâlâ kocaman bir bilinmezlik olan beynin öğrendiği şekilde karar vermesi demek olabilir. 
Farkında olan, iradesini kullanabilen, rüşt sahibi ve itidal üzere yaşayan bir kişinin kararı ile otomatik, aşırı isteklerine göre yaşayan birinin kararı elbette aynı olamaz. 
Düşünceye enerji demiştik. Enerji ise bir etkidir. Bu etkiler ise Sünnetullah’ın bir gereğidir. Allah Kur’an-ı Kerim’de ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için yarattığından bahsediyor. ( Mülk Sûresi 2)
Kararlarımız, tepkilerimiz ve fiillerimiz belli ise bu ve buna benzer âyetleri nasıl açıklayacağız?
Biz bu etkilere sıfatların açığa çıkma sebepleridir. Hepimizin üzerine aynı anda yağmur misali yağıyor fakat her birimizi farklı etkiliyor. Çünkü hepimiz farklıyız, farklı bir yaratılışa sahibiz. Bu etki ile oluşan düşünce bizi tetikler ve farkında değilsek otomatik olarak aşırılıkta tepkiler gösteririz. Ya aşırılığın aşırılığında ya da zayıflığın aşırılığında. Kararlarımızda bu yönde olur, davranışlarımızda. 
Davranışlarımızın hak üzere olması da iç denetime ve kontrole bağlıdır. 
Pek, bu denetimi sağlayabilmek için zihnin aldığı bu etkileri karar vermeden ve eyleme geçmeden okuyabilir miyiz?
Evet, okuyabiliriz. Zamansal döngüleri okuyabilen biraz farkındalık sahibi olan her kişi bunları okuyabilir. Allah'ın Kur'an'da bahsettiği kader yani ölçü bu döngülerden oluşuyor. Zamansal döngüler ile gelen sıfatlardan oluşuyor. İşte buna Furkan’ı okumak diyoruz. Allah’ın yarattığı bu alemin nakışları olan kevnî ayetleri okumak…
Yoksa sadece Mushaf okumak ile olmuyor İlahi hitabı okumak. 
Yani bir düşüncenin zihne 6 saniye önce bir etki ve sıfat olarak  geliyor olması ve tetiklenmemiz bu düşünceyi ve o anda tepkisel alınmış kararı hayata geçireceğimiz anlamına gelmez. Gelen etkileri değiştiremeyiz fakat nasıl davranacağımıza kendimiz karar veririz.
Allah insana irade vermiştir. Ve her birimiz bu irade ile aldığımız kararlardan sorumluyuz. 
“Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer doğru yoldaysanız, sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. İşte o zaman yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.”
(Maide Sûresi 105)


.
 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :