MARS
SERKANT DERVİŞOĞLU

Kafamızın içi adeta bir savaş meydanı gibi. Bir yanda kılıçları savuran ok atan diğer  yandan kalkanlarla savunmada; bir taraftan strateji belirleyip sonraki hamlesini kurgulayan, öte yandan güçsüz kuvvetsiz savunmasız bir şekilde ortalıkta kaybolmuş helak olan insanlara yardıma koşamadığını görüp acziyet ve vicdan azabı duyduğun bir mahşer yeri. Böyle bir ortamda sağlıklı hareket edebilen biri olmak hiç kolay değil.
Hakikaten manevi bir yolculuğa girmek isteyen ya da kendini fark etmeye başlayan ve bunu ilerletmek isteyen her insan bu problemle yüzleşmiştir. “Kafamın içi susmuyor, bununla nasıl başa çıkacağım” diye. Büyük bir ihtimalle hiç susmayacak. Hep konuşacak ve seni sürekli çapraz sorguya çekecek. 
Senin kafanın içindekiler yetmiyormuş gibi birde bunları daha da alevlendiren etrafındaki insanlarda hiç susmayacak. Malum o kafandan onlarda da var ve onlarınki de susmuyor. 
Mutlak bir cevabını bulmuş değilim. 
Ama şuna inanlardanım.
Nasıl vücuduna alerji yapan ya da seni hasta eden etkenler varsa hastalanıyorsan, bunları fark ettiğinde de karşı önlem alıp, bedenin sıhhatini muhafaza etmek için gerekeni yapıp kendin olarak devam edebiliyorsun. Gerçekten de kim olduğunun tam meydana çıkabilmesi içinde seni bu sorunlu düşüncelere iten şeyleri bulup onlardan kendini koruyabilirsin.
Elbette bir zorluğu var. Malum somut bir sebepten değil bunlar. “Fıstık ezmesi yeme alerjin tetiklenmez” “Efendim; tuzu, şekeri, unu kes. Kalbin tam randımanlı çalışsın” gibi değil. Soyut gördüğünüz gibi somutta nasıl bir terk ediş varsa sizi rahatsızlığa uğratan egoist, hükmedici, aç gözlü, güvensiz, ayağı yere basmayan, zayıf, amacına ulaşmamızı engelleyen düşüncelerin ve fiillerin farkına varıp bunlarla da mücadele edecek düşünce ve davranışları geliştirmemiz gerekiyor.
Geçenlerde Hz Peygamberi düşünüyordum. Elbette empati yapması zor bir durum ama kendimce denemek istedim. Öncelikle kendi iç meselesi var. Vahiy alıyor ve muhabbet söz konusu Allah’la. Ailesi var yakınları ve halk etrafında. Biz şurada bir tane adama bir şey anlatamıyoruz, O’nun uğraştığı şeye bak.
Ortamda korku var, zahmet, kabalık, hiddet, hainlik, alçaklık, başarı, yenmek, güç, kıskançlık, dik başlılık gibi türlü türlü olaylar söz konusu. 
Sürekli zorluklar, hakaretler, savaşlar linçler hayal bile edemiyorum. Kafasın içi nasıldır diye, anlıyoruz ki çözmüş bir şeyleri.
Merkezlenmiş, hayat enerjisi yüksek, sıhhatli, eli açık, sonsuz fizik enerjisi, kendinin efendisi olmuş.
Bu kadar problemin içinde kendi derdi yetmiyormuş gibi gelen insanlara yardım edip, İslam’a davet etmeye çalışması onların sorunlarını dinlemesi ve çözüme ulaştırmaya çalışması da söz konusu. 
Bunları zihin dünyasında öyle bir yerlere oturtmuş ki ya da Allah O’nun düşünce dünyasında tahmin edemeyeceğimiz şekilde o kadar büyük bir yer kaplıyor ki, diğer düşünceler ve etrafında onu doğrudan etkileyen, tetikleyen olaylar onu asla al aşağı etmiyor. Kaba olacak ama öyle bir prize bağlamış ki kendini hiçbir şekilde zihni bulanıp yolundan şaşmıyor.
Büyük bir savaşçı tabi. Doğruluktan şaşmayan, dürüst, cesaretli ve en önemlisi disiplinli. Elbette say say bitmez. Böyle olunca da bu yazı bitmez.
Sağlıklı bir insan zihnine sahip olmak hakikaten büyük bir mücahede istiyor. Başta kendimize ve etrafımıza faydalı olmak adına. Bazen insanlara faydalı olmak deyince çok yanlış anlaşıldığını anladım. Hemen şöyle bir savunma geliyor. “Ne yapabilirim insanlara. Ne uğraşacağım” diye. İlle sokaktan adam çevir demedik ne büyüttün bu kadar. Hiç mi yakınında birileri yok? Aile, arkadaş, dost… Onlara da faydan dokunabilir. Aslında bu bahaneler “ben kendimi değiştirmek istemiyorum” demek.
İnsanın bu alemde bir gayesi varsa, ben öyle inanıyorum ya da inanmak istiyorum, fark ettiğim de hep onu işaret ediyor, “yolunu iyi çizip zihni temiz tut.” 
Çünkü Hz. Peygamberin "Ben şeytanımı Müslüman ettim" sözünden onu anlıyorum. Prize bağlanmış, kuvvetini O’ndan alan ve vazifesini yapan; hiçbir şekilde veya en az şekilde etkilenen bir vücut. Bu kablonun bir frekansı var ve etrafında milyarlarca bir frekans dalga yapısı var. Sürekli içi içe kabloyu özünü dış frekanslardan etkilenmeyecek şekilde ama bir arada yaşayabilen bir izolasyonla muhafaza edip, cesaret, dürüstlük, doğruluk ve farkındalıkla yapabilirsek güzel olur.
Kendimizi bilmek çok önemli o yüzden.


 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :