NEVNİYAZ'IN SEYİR DEFTERİ
NEVNİYAZ’IN SEYİR DEFTERİ
SEVAL YILMAZ
Köşelerim vardı, hareketimi sınırlayan sivri köşeler… Herhangi bir istikamet bana yorucu göründüğünden, yönelmekle uğraşmaz; sabit durmayı tercih ederdim. Böylesi daha zahmetsiz ve keyifliydi. Birisi farklı bir öneri getirdiğinde bir de gözümü kulağımı kapatır, eyleme geçme kaygısı yaşardım.
Ta ki ruhum artık kabına sığmaz olup, bu rahatsızlığını belli edene kadar… Varlığımı sorgulamaya başladım istemsizce. Ne yaşadığımı tanımlaması için kendime benzer birilerini aradım, nafile.
Kendime benzer birini bulamadım fakat bana ihtiyaç duyan ve hayatında tam da benim doldurabileceğim boşluklara sahip olanları buldum. Kimilerinin kendine dahî hayrı yoktu; kimileri ise eksiklerine rağmen bir şekilde yuvarlanıp giderken beni yama olarak kullanarak kendi hayatlarında görünür olmaya çalıştılar. Bunu bir süreliğine başarsalar da birlikte yuvarlanıp gitme sürecinde tecrübe edindikçe büyümemden ve gelişmemden rahatsızlık duymaları nedeniyle beni dışlayıp terk ettiler.
Artık bu arayış daha da vazgeçilmez hale gelmişti. Sabitleyen köşelerime rağmen, beni tamamlayacak birileri tarafından bulunmak için daha görünür olmaya karar verdim. Gazetelere ilan verdim, tellallar tutup sağa sola haber saldım, hatta başıma bulunduğum yeri gösterir bir tabela bile astım; işe yaramadı.
Bazısının çok fazla yarası vardı, beni görmeden geçip gittiler; halbuki tüm yaraları tek tek açıp onarmaya ve kendime zarar verme pahasına yara bandı görevi üstlenmeye razıydım. Yeter ki bir eksik parça gibi âtıl bir şekilde kenarda kalmaktan bir süre daha beni kurtarsaydılar; olmadı.
Pamuklara sarıp sarmalayıp baş tâcı ettiler de, bu da beni bir noktadan diğerine götürmeye yetmedi; yine olduğum yerde sabit kalakaldım.
Bu süreç bir gün kendi halimde ve bu rahatsız edici “eksik parça” hissi içinde etrafımı gözlemlerken onunla; diğer bir deyişle Büyük O ile karşılaşana kadar devam etti.
Bugüne kadar karşılaştıklarımın aksine eksiksiz görünen Büyük O, kendinden emin ve sakin duruşu ile beni kendine hayran bırakmıştı. Üstelik benden hiçbir beklentisi de yoktu. Ne kadar da vakur ve heybetli bir duruştu bu… Karşımdaki bu bilgelik timsali, ne kadar uzun bir süredir diyardan diyara yuvarlanıp gidiyordu kim bilir.
Kim olduğunu sorduğumda Büyük “O” olduğunu ifade edip, aynı soruyu o da bana sordu. Diyecek fazla bir söz bulamadım; “Ben Eksik Parçayım” deyip işin içinden çıkıverdim. Birden, onun eksik parçası olmaya karar verdim. Bunu dile getirdiğimde ise Büyük O, eksik olmadığını ifade etti. Üzüldüm ve hayal kırıklığına uğradım; zira Büyük O’nun beni gerçek anlamda ilerleteceğini ve geliştireceğini düşünmüştüm.
Büyük O, bana kendi gücümü kullanarak dönüşüp gelişebileceğimi; bunun için de özümdeki hazineyi keşfetmekten başka hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyacım olmadığını söyledi. “Öncelikle Hayy olmalısın” dedi. Çünkü diri olmadan eyleme geçmek ve bu hal üzere istikrar mümkün değildi. Başka bir deyişle; “Hayy” olmadan “Kayyum” olunamazdı.
Sonra mı… sonra kimseye eyvallahı olmayan gezgin bir âşık misâli “artık gitmeliyim” diyerek sohbete son verdi; geride türlü sorgulamalarla beni bir başıma bırakarak…
Çok farklı bir bakış açısıydı bu. İtiraz ettim baştan; öyle ya, sivri köşelerim vardı ve sabit olmalıydım. Oldum olası öyle telkin etmiştin kendime.
Büyük O’nun tarifi beni güç bela bir kapıya götürdü. Bu kapıdan nasibi olan hiç kimse kendi tercihi olmaksızın geri gönderilmezdi. “Hoş geldin Nevniyaz” dediler ve nazikçe içeri davet edildim. Bana gösterilen siyah bir postta üç gün boyunca ağırlandım. Sürüklendiğim bu yerde geçmişte tıpkı benim gibi sivri köşeleriyle başı derde girmiş kimseleri gördüm. Her biri kendi durumuna uygun bir meşgale çerçevesinde ve birbiriyle uyum içinde mesafe kat etmeye niyet etmişlerdi.
Üç günün sonunda Büyük O, elimden tutup -artık “Cân” bulmuş- bana yapmam gerekenleri söyledi. Güçlükle bir adım attım. Sonra diğerini, bir diğerini… hiç kolay değildi. Bazen aç kaldım, bazen susuz; hatta bazen de sigarasız. Yeri geldi çölde iki vaha arasında sendeleye sendeleye koşup durdum. Köşelerim aşınmaya başladı. Baştan acı verici olsa da sonraları hayat benim için daha da güzelleşmeye başladı.
Yavaş yavaş yüreğimdeki “o” ya dönüşmem ile birlikte gerçekte kim olduğumu hatırladım.
Derler ki “Aşk”, insanın potansiyelindeki Esma’yı açığa çıkarması imiş. Eğer öyle ise; “Büyük O”, buna vesile olan her bir dost, her bir olay ve her bir durum olarak düşünülebilir. Ne mutlu Büyük O ile karşılaştırılana.
Alvarlı Efe’nin dediği gibi;
Can bula cananını,
Bayram o bayram ola,
Kul bula sultanını,
Bayram o bayram ola.











Yorumlar