SEMA SAFA, CANA ŞİFA, RUHA GIDADIR

SEMA SAFA, CANA ŞİFA, RUHA GIDADIR-1
SERKANT DERVİŞOĞLU
 
Yaşadığımız Anadolu coğrafyasında Mesnevi, Sema, Divan, Dini Musiki deyince akla ilk gelen her zaman Hz. Mevlâna ve Mevleviler olmuşlardır. Hz. Mevlana’nın Hz. Şems’le tanışmasından sonra aralarındaki tarifini bilemediğimiz, sadece yorumlayabildiğimiz durumun sonucunda gördüğümüz ve coşkunluk halinden çıkan bir haldi Sema. 
Daha önceleri yok muydu ? Elbette vardı. Çok doğal bir ruhsal durumdu bu. İnsanlar maddi manevi bir coşkunluk, vecde gelsin hatta bu durum ister rahmani ister şeytani olsun bir hal sergiler. 
Bazı insanlar kayıtlardan biliyoruz ki bir neşe bir vecd soncunda kendi merkezlerinde dönerler. Bazılarının oldukları yerlerde zıplar, bazılarının kafalarının sallayarak raks ettiğini de biliyoruz keza.
 Hatta bana göre bir zorlama bu anlatacağım. Her şeyin dine uygun olmasını daha doğrusu meşru hale getirmek için bir çaba gösterdiğimizde hep bir rivayet anlatılır. 
Efendim, bir gün Efendimiz Hz. Ebubekir’e bir hadis ya da bir ayet açıklamış, Hz. Ebubekir sevinçten olduğu yerde dönmeye başlamış.
Olabilir de… Garipsenecek bir durum değil. Sümerli de Kızılderililer de böyle yapıyor deseydik sıkıntı çıkabilirdi gerçi. 
Hz. Mevlâna döneminde Sema mukabelesi bugünkü gibi değildi. Ama bir mutrıp yani müzik heyeti eşliğinde çalınıp söylenerek ayin yapıyorlardı. Aslında kabası vardı. Bugünkü gibi kaideler ışığında değildi. 
Olsun, bu kadarı bile sistemi kuracak kadar yeterliydi bence. Semayı anlatan beyitlerin kozmoloji olan bağlantıları hatta sema ederken beyitler söylemesi ondan sonra gelecekler için yeterli bilgileri veriyordu bizlere. 
Güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan, pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır. Kimin bir yıldızla alaka ve mecburiyeti varsa; o, kendi yıldızı ile döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır. Mesnevi Birinci Cilt 750. 
Açıkçası Hz. Mevlâna öyle bir külliyat geriye bırakıyor ki büyük bir hazine ondan neler yapılır neler. Efendim ellerinden geldiği kadar yapmışlar da. Türk müziğini şekillendirip yön vermişler, şiirden sanata yaşam tarzına, edep erkana bir kültür ortaya koymuşlar.
Bunlar azımsanacak şeyler değil.
Efendim, “Hz. Mevlâna tarikat kurmamıştır, Mevlevilik diye bir müessese yoktur gibi sözler” aslında içinde psikolojik travmalar barındırıyor gibi geliyor bana. Kendisi babası Sultan Ulema vasıtası ile ve babasının güzide Halifesi Seyyid Burhanneddin Muhakkaki Tirmizi vesilesiyle terbiye ve nazari bilgileri tamamlamış bir Kübrevi’dir.
Kendisi ve babası bu tarikatın ritüellerini ne kadar yapıyor ve devam ettiriyorlardı. Biz buraları pek bilmiyoruz. Tirmizi’nin Mevlana’ya çileye soktuğunu biliyoruz. Bu bilgi de yeterli bizler için. Demek ki o süreçte geleneği devam ediyor Kübreviliğin. 
Ancak Şems’in ortaya çıkması ve çarşı pazarı karıştırmasından sonra başka olaylar olmaya başlıyor. Bunun izlerini sadece Mevlana’dan görmüyoruz. Çevresindeki ahaliden de görüyoruz.
Ortalık yanıyor adeta. Konya ateş almaya başlıyor. Köklü değişimler başlıyor. İnsanlar değişiyor eğitim, iletişim, sanat, şifa daha neler neler… Haliyle O kurmamıştır diyerek, kökü kesersek sağlıklı bir söylem olmaz. Bir ekolün ortaya çıkması, yan dalların doğmasına sebep olur. Yeter ki o şey değerli olsun. 
İslam doğdu, yanında diğer İslami ilimlerin oluşmasına sebebiyet verdi.  Olaylara öyle bakacak olursak hiçbir şey yoktu aslında deyip çıkarız işin içinden. Enerji kullanılabilir hale geldi. Bir sürü onu kullanan araç türedi gibi… Bundan doğal bir şey yok.
Mevlevilik Hz. Mevlâna oğlu Sultan Veled döneminde şekillenmeye başlıyor ve bugüne gelmesinde çok önemli bir rol üstleniyor. Sema Mevleviliğin zikri haline geliyor. Nasıl diğer sufi tarikatlarda kendi has müteşekkil ayinleri var ve bunun kendi özgü terbiyesi ve gelişimini ön plana alarak tasarlanmış zikirleri varsa Mevleviliğinde Seması var. 
Sufilerin ritüellerini burada anlatarak sizleri yormak istemiyorum ama şunu bilmek gerekir Hz. Mevlâna Mevleviliğin Piri ise diğer Tarikatlar Pirlerinin de kendine has ve geliştirilmiş irşad yani eğitim terbiye manevi olgunluk kazandıran metodolojileri var. 
Bana öyle geliyor ki Allah insanları farklı tabiat ve benzer ortak noktalarda toplamış. 12 burç gibi ortak benzerlikler, hobiler gibi. Bunları çoğaltabiliriz. İnsanların da bu tarikatlara meylederken ortak meşrebe sahip olduklarını görürler. 
Kimisi suskundur kimisi coşkun. Hatta cemal, celal sıfatlara atıf yaparak yorumlayanlarda olmuştur. Genel olarak öyle olduğunu düşünüyorum ama içlerinde özel karakterde olanlar vardır. Onlar ayrı. Çoşkun bir tarikatta suskun, kapanık özel insanlar olduğu da aşikardır. Galata Mevlevihane’sinin meşhur Fasih Ahmed Dedesi mesela ve daha niceleri…
Konuyu dağıtmadan Sema’ya gelelim.
Sema insanlarımız tarafından hatta bütün dünyanın da hayranlıkla seyrettiği ve insanların ruhlarına dokunan ve tarif edemediğimiz bir çekim gücü olan zikirdir. Farklı isimlerle de söylenir. Sema Ayin-i Şerif-i, Sema Mukabelesi ve şimdilerde Sema Töreni de deniyor. 
Sema Mevleviliğin toplum tarafından en rahat gözlenen olayıdır. Şunun altını çizmeden edemeyeceğim. Sema Mevleviliğin elbisesidir. Arkasında inanılmaz bir yaşam tarzı ve eğitimi olan bir yoldur. Yemeğin sosu diyebiliriz. Önemli olan manası ve içidir. 
Sema Ayin-i Şerif-i Sultan Veled le beraber Mevlevilik eğitimi içinde zamanla bir sisteme oturuyor. Ayinler halka açık bir şekilde yapılıyor Mevlevihanelerin Semahane denen genellikle sekizgen köşeli meydanlarda yapılır. Bazıların içinde türbesi de olur. Semazenlerin ayağı rahat kaysın diye zemin ahşaptan inşa edilmiştir.

Devamı haftaya
 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :