SEMA SAFA, CANA ŞİFA, RUHA GIDADIR 2
SEMA SAFA, CANA ŞİFA, RUHA GIDADIR 2
SERKANT DERVİŞOĞLU
Sema Ayin-i Şerif-i
Sema, kelime itibariyle işitmek manasına gelir. Buna istinaden maddi manevî duyarak işiterek bir yönüyle de şahit olarak maruz kaldığı halin neticesinde vecde gelerek dönüş hareketine geçmesine Sema diyoruz. Sema edene de Semazen.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi evvelden de Sema vardı. Cüneyd-i Bağdadî gibi bir takım sufîler de Sema ediyordu. Ama bugün haliyle sadece Mevlevilere has bir durum oluşmuştur. Mevlevihane’deki aldığı talim terbiye açısı itibariyle.
Ayin ile alakalı anlatacağımız metaforlar tamamen dibi olmayan hatta yer yer batıniliğe fazlasıyla kaçabilecek derecede olabilir. Tarih boyunca da her hadise Pandora kutusu gibi açıla açıla yorumlanmış. Hz. Mevlana’nın “Fihi Ma Fih” eseri gibi. Bu durum bir yerden sonra akıl almaz yerlere de gelecektir. Şimdiden belki mevzuyu anlatırken bunun gibi yorumlar olursa ve tuhafınıza giderse çok şaşırmayın.
Ayin, genel hatlarıyla Sultan Velet Devri dediğimiz; üç devir, akabinde dört selamdan müteşekkildir. Bunu alemdeki felekleri ve her şeyin bir arada dönüşü olarak da düşünebiliriz. İbnü’l-Arabî de âlem tasavvurunda, “âlem dâirevî olup, her şey Allah’ın takdiri doğrultusunda feleklerin hareketi yani deveranı ile var olur “(İbnü’l-Arabî, tsz.: I, 663) der.
Feleklerin içindekilerle birlikte dönüşü daimîdir. Feleklerin durması demek kâinatın bozulması, âlemin nizamın son bulması demektir (İbnü’l-Arabî, 1948: 352).
Ayinin olacağı gün Semazenler topluca vakit namazı kılarlar akabinde semahaneye giriş yaparlar. Meydan-ı Şerif’ te Beyaz postlarına sırayla daha çok askeri düzendeki gibi kıdem sırasına göre meydanı selamlayarak girerler. Ahçı İbrahim Dede bir hatırasından bahsederken mübarek o kadar heyecanlanmış ki “meydana ilk gözyaşım düştü” diye yazmış.
Meydan önemlidir bazı tekkelerde Tevhidhane derler. Orası özel bir alandır. Semazenlerin meydana kıdem sırasına göre girmeleri ilm-i ilahideki sıfatların yaratılışı gibi düşünebiliriz. Semazenler beyaz postlarına geçtikten sonra arkalarında Postnişin meydana girer ve selamlar. Postnişin makamı temsil eder. Kimisi Hz. Mevlana’nın makamını temsil eder der.
Meydanda görünmeyen bir çizgi vardır meydanı ikiye bölen. Hattı Mefruk’tur ki buna “istiva” denir. Meydana giren Şeyh Efendi bu çizginin üstünde yürüyerek kırmızı postuna geçer. Aslında Şeyh Efendi meydanı yani alemi, simgesel olarak ikiye bölerek madde ve mana alemi oluşturarak postuna doğru gider ve oturur.
Akabinde meydanın içinde bulunan iki kürsüde birine “Mesnevihan” yanındakine de takip eden bir kıdemli can gelir oturur. Mesnevi de okunduktan sonra. Hz. Pirin Hz. Peygamber Efendimiz için yazdığı Naat-ı Şerif okunur. Bunu “Murtıbın” yani müzik heyeti “Semahan’ın” içinde bir üst katta direk Postnişin karşı tarafında yüzleri Şeyh Efendiye dönük şekilde dururlar.
Bir kişi ayağa kalkarak genellikle Itri Dede’nin rast makamında bestelediği Naat-ı okur okuyana “Naathan” denir. İlmindeki maddi manevi alemin potansiyellerinin belirlendiği bir an gibi sanki. Arkasından Neyzen başı geçilecek olan Mevlevi Ayini hangi makamdaysa o makamda taksim yapar.
“Mademki bütün yaratılmış varlıklar, surun üfürülmesiyle haşr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de “ney”in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!”
Cevher olan sıfatların bu latif bedenlere akıtılması gibi bütün mevcudat hazır bir şekilde bekler halde konumlanır. Sonrasında taksimin bitmesiyle “Kudümzenbaşı” ilk kudüm darbesiyle meydandaki herkes yere elleriyle hızlı bir şekilde vurarak ve içlerinden Allah diyerek Bing bangin oluşumu gibi yeri öpüp ayağa kalkarlar.
“Her taraftan bir Yakub, kararsız bir halde, neşeyle kalkar, sıçrar. Çünkü, burnuna Yusuf un gömleğinin kokusu gelmededir.”
Mutrıp peşreve başlar.
Artık Sultan Velet devri dediğimiz Devir başlar. Meydanda siyah hırkalarıyla Şeyh ve dervişler üç defa aralarında mesafe bırakarak devr ederler. Artık âlem yaratılmıştır ve belli safhalardan geçerek olgunluk safhasında gelir.
Burada sıfatlarda tek tek bazen de birleşerek vücut bulurlar.
Devr-i Veledi ’nin her devri bir manaya gelir. Bazı büyüklerce farklı benzetmeler olsa da “mevalid-i selase” yani üç çocuk anlamına gelen; dört unsurun (su, hava, toprak, güneş) birleşiminden meydana gelen madenler, bitkiler ve hayvanlar gibi.
Burada peşrev geçilirken söz yoktur. Bestede sadece müzik vardır. Sanki yaşadığımız âlem şekillenmeye, insan da yolculuğuna bir bilinç olarak adım atmaya hazırlık yapmaya başlar.
Peşrev biter ve Mutrıp sözlü olarak besteye geçer. Semazenler hırkalarını çıkarır. Burası mevcudatla tanışma yeridir. Artık onlara bahşedilen hayatı anlayıp idrak edip, yaşamlarını sürdürecekleri şehadet alemidir bu meydan.
“Semâ’ nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata kavuşur. Bu haberler rüzgarıyla, akıl ağacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılışla beden, darlıktan kurtulur, genişler, huzura kavuşur.”
YAZININ DEVAMI HAFTAYA
Yorumlar