SEMA SAFA, CANA ŞİFA RUHA GIDADIR 3

SEMA SAFA, CANA ŞİFA RUHA GIDADIR 3
SERKANT DERVİŞOĞLU 

Devr-i veledî tamamlandığında şeyh postuna gelmiş olduğundan peşrev bitmemiş bile olsa kudümzenbaşının birkaç darbıyla peşrev kesilir ve neyzenbaşının kısa bir taksiminin ardından mutrip heyetindeki âyinhan ve sâzendeler âyini icraya başlarlar.
Birinci Selam
Meydan görünmez bir çizgiyle bölünmüştür sağ taraf madde âlemi sol taraf mâna alemini sembolize eder.  Semâzenler bu dört selam boyunca yani hayatları boyunca geçen sürede ortada duran şeyh efendi gibi dengede durmayı öğreneceklerdir. 
Şeyh efendi dışında bu hayali çizgiye kimse basamaz ve yürüyemez. O’nun ışığında birinci selama başlayan semâzenler hem kendi etrafında hem de meydan etrafında dönemeye başlarlar. 
Bedende tuhaf, görülmemiş bir tatlılık başlar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damağa hoş, manevî zevkler gelir.
Bu dönüşler kendi iç dünyalarının madde ve mâna âleminde karşılaşacakları sınavlar adeta ifrat ve tefrit hallerini idrak edecekleri bir döngü olacaktır. 
Bu dönüşün oluştuğu meydan adeta âlemin felekler döngüsü şeklindedir. Potansiyellerini çıkarmaları için geçirdikleri safhalar vardır ve her birinin farklı bir potansiyeldedirler. Bu sebeple semazenler selam için bir sıfatla tanışır. Sonsuz sayıda farklı imtihan ve güzellikleri barındıran bir etki alanı oluşur. 
Tıpkı yaşamımızda her birimizin aynı sebepler tetiklenip farklı alanlarda sınava tabi tutuluşumuz gibi. 
Birinci selam şeriat makamını temsil eder.  Nâsut âlemi veya Âlem'-i Nâsut denilen bu alan insanın beşeriyetle ilgidir.
Farklı şekillerde de yaşam alanlarımızı selamlara oturtmak mümkünse de her selamın terki, marifeti ve seyri madde ve mâna olmak üzere iki şekilde de düşünülmelidir. 
Burada düşünmemiz gereken; 
1-Zahirde kimlik kişilik dışa karşı gösterdiğimiz yüzümüz,
2-Mal mülk edinme maddesel olanaklarımız, bizde var olan ve kullanmak istediğimiz maddiyatımız,
3-Zahirde kardeş, arkadaş, yakın akrabalar, komşularımız ile ilgilidir. Yakın çevre iletişim aklı nasıl bir iletişim kurduğum ve nasıl davrandığımızı öğrenmemiz gereken alandır.
“Âlemde her şeyin bir devir içinde olması sadece cismani âleme ait değildir. Durum ruhani âlemde de aynıdır. Ona göre “Sizi nasıl yarattıysak öylece bize döneceksiniz.” (A’râf, 7/29) 

İkinci Selam
İkinci selam başladığı zaman âlemdekileri semazenler temsil ediyor. Mutrıp bir anda müziği ağırlaştırarak meydandakilere durumu anlaşılır bir hale getirerek makamı değiştirir. Semazenler birinci selamın bittiğini ve diğer selama geçiş yapılacağını anlarlar. Küme küme bir araya toplanırlar. Bir kısmı meydanın madde bir kısmı mâna âleminde kalır. 
Aklıma geldi şimdi. Bana kalırsa insanların da sınavını verdikleri durumda ifrat ve tefrit halde kaldıkları pozisyona benziyor ve yer onlara ne hal sergilediklerini gösteriyor yani ayna tutuyor. 
Semazenlerinde bu durumu anlamaları için Şeyh Efendi meydana doğru iki adam atar ve onları selamlar. Dönmenin yarattığı etkiden dolayı aniden durunca da yaşadıkları sarhoşlukla ne yaptıklarını tam anlayamazlar.  “Yani biz bir hak yola çıktık, anlamak için kaybolduk” diye düşünerek bir savrulma yaşarlar. Bizimde hayat içinde zaman zaman savruluşlarımız gibi. 
Durduklarında da kendilerinde olmazlar. Kötü bir şey değil bu aslında. Şeyh efendi meydana çıkar, selamlayarak onlara durdukları yeri göstererek idrak etmelerini ve dengeye böyle geleceklerini gösterir ki bu durum “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım...” hadis-i kudsiyesine delalettir.  Çıkacakları ikinci selama umutla daha güçlü halde çıksınlar diyedir.
Hayat bir yolculuk her makamda ayrı sınavları olacaktır. 
İkinci selamda tarikat makamı diğer bir anlatımda Âlem-i Melekuttur. Âlem-i melekut eşyanın içyüzü ve mahlukatın Allah'ın isim ve sıfatlarına bakan ya da ahiret âlemlerine işaret eden yüzüne denir. Kişi burada şu üç şeyden sınava tutulacaktır.
4-Anne Baba, ebeveynlerimiz, yuvamız, aile ile ilgili bütün konular; duygularımız düşüncelerimiz ve niyetlerimizin bu dünyadaki fiile geçmiş halleri, 
5- Kazancımız, çocuklarınız ve aşkı nasıl yaşadığımız ve anladığımız
6-Gündelik hayatımızda çalışma, hizmet etme, faydalı olma, sağlık, hastalık ile ilgilidir. 
“Dikkatle bak da gör, şu anda sema edenlerin ayakları altında binlerce gam akrebi ezilmede, kırılıp ölmede. Binlerce ferahlık ve neşe hali aramızda kadehsiz dolaşmada, bize mâna şarabı sunmadadır.”

Üçüncü Selam
Mutrıp müziği tekrardan yavaşlatır ve herkes selamın bittiğini, dolayısıyla üzerimizdeki etkiden çıkıp başka bir etkiye geçtiğimizi anlar, idrak eder. 
Çünkü kullar uyanık olmak zorundadır. Farkında olarak yaşama gayretinde olmalıdır. O sayede şahitlik ve müşahedenin sonucu olarak Allah’ın lütfettiği cevheri ortaya çıkarabilir. 
Şeyh efendi meydana tekrar çıkar ve selamlar. İfrat ve tefritte kalanlara kendilerini gösterir aslında. 
 Allah kullarına bunu hep yapıyor. Olaylarla göstermek istiyor. Biz görmek istemiyoruz. Gafil olduğumuz için anlayamıyoruz. Semazenler ise bu hakikati görüp idrak etmek isteyen talip olan muhakkikleri temsil ediyor. 
“Semâ’ musikisinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da aşağı olan kişinin toprak başına olsun! Çünkü o, gerçek bir insan değildir. Gezip dolasan bir ölüdür.” 
Üçüncü selam başlayınca bütün Mevlevi ayinlerin de mutlaka olan Ahmed Eflâki Dede’nin şu beyti mutlaka besteye konur.
Ey ki hezâr âferin bu nice Sultan olur
Kulu olan kişiler Hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur.
Bu selam da Hakikat makamına bir farklı deyişle de Âlem-i Ceberut, melekût ve mülk âlemini kuşatan geniş âlem olarak anlatılır. 
Bu selam ayinin en çoşkulu en hareketli selamıdır ve semazenler adeta kendinden geçer. Çünkü vuslata kavuşmaya yakın duygular besledikleri ve heyecanlandıkları bir selamdır. Adeta herkes kendinden geçer. 
Kişi burada üç şeyden imtihan edilecektir.
7- Evlilik, ortaklıklar ile ilgilidir. 
8- Yenilenme, değişim, dönüşüm, içsellik ile ilgilidir. Sezgilerimizin bize haber verdiği yer, ruhsal olarak ne kadar ileriye taşıyor kendini ne kadar dönüştürüyorsun, aynı zamanda Ölüm demek. Bir duygunun ölümü dönüşmek anlamında, bir inancın ölümü bir şeyin ölümü içsel olan bir şeyin ölümü anlamına da gelir.
9- Din, davranış biçimi ile ilgilidir. 
“Semâ’ Hakk aşkı ile diri olan kişilerin canlarına rahatlık verir, huzur verir. Arif olan, canında can bulunan yani hayvani ruhu değil de insanî ruhu taşıyan, bunu, bu hakikati bilir…
Kendinde bulunan cevherden, ilahî emanetten habersiz olan o eşsiz ayı gönül gözü ile göremeyen kişi var ya; öyle kişiye sema’ da gerekmez, def, yani mûsikî de gerekmez. Semâ’ aşıklar içindir. Gönüller alan, o eşsiz, görünmez sevgiliye manen kavuşmak içindir.”

Dördüncü Selam
Diğer adıyla son selam. Mutrip selamın bittiğini ve diğer selama geçişi sanki âlemler arası geçişi sağlayan Cebrail Aleyhisselam gibi bize haber veriyor. Ruhların latif bedenlerinden ayrılıp Tevhîd makamını idrak edip müşahede ettikleri yer burası.
Bu selam da Şeyh Efendi semâhânın ortasına gelir.  Meydanın merkezinde sanki güneş gibi durur. Semazenler de etrafında. Tıpkı diğer feleklerin güneşin etrafında belirli bire nizam içerisinde döndükleri gibi . 
Artık hakikat ortaya çıkmıştır.  Yüzünü tamamen göstermiştir. 
Kişi burada mutlak şahitlik içersinde kendini ve âlemi aşikâr bir biçimde okuyabiliyor. Madde mâna âlemi birbirine zıt gibi ama bir ahenk ve denge içinde nasıl bir bütün olduğunu anlayabiliyor. Olayları bir taraftan değil güneş gibi bakması gerektiğini anlıyor. Anlamanın ötesine yaşamına geçiriyor.
 “Semâ ‘in kadehsiz verilen bu helal şarabını içen beden, bu şarapla mest olan gönül, ayrılık ateşinde kavrulur, pişer, tam olgunlaşır.”
Bu selama Marifet makamı diğer bir tabiri göre Âlem-i Lahut sende gizli olanın açığa çıkmasıdır. Kişi burada üç şeyden imtihan edilecektir.
10- Yükselme, ilerleme, büyüme, dünyaya karşı olan sorumlulukları
11- Ümit ettikleri 
12- İnanç oluşturmak ile ilgilidir
Ayinhanlar sözlü kısmı biter son peşrev ve arkasından son yürük semâiyle beraber cezbe halinden çıkar ve son bir ney taksimi eşliğinde sadece semazenlerin ayak gıcırtılarını duyduğunuz sukut hali bütün evrene yayılır. Yavaş yavaş neyzenin son nefesini üflediği gibi güneş meydandan çekilir ve şeyh efendi postuna geçer. Ve İlahi kelimetullahın sesi duyulur. 
“Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun).”
Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zat’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır). BAKARA Suresi 115. 

Kişi burada sınavlarını verip idrak edip, yaşadıklarını toplumun içinde de dengeli bir şekilde hayatına geçirecektir. 
8.  11. Ve 12. Konular içselliğimizi gösteren ve bizden başka kimsenin bilmediği ve bütün yaşamamızı direk etkileyen konulardır.  Allah bunları idrak etmemizi, yaşamamızı nasip etsin inşallah.
Kur’an okunduktan sonra ayin biter semazenler yerlerine geçer. Siyah hırkalarını giyer ve beyaz postlarına semazen başını talimatıyla otururlar. Akabinde post duası denen bir dua okunur. Bu duayı, kıdemli bir derviş , Şeyhin yanına kadar gelir ve ellerine göğe açarak yüzü Postnişine dönüp yüksek sesle kendine has üslubuyla okur.
Bârekallâh ve berekât-ı kelâmullâh râ. Semâ râ, safâ râ, vefâ râ, vecd ü hâlât-ı merdân-ı Hüdâ râ. Evvel azamet ü büzürgi-yi Hüdâ ve risâlet-i rûh-i pâk-i Hazret-i Habîbullah râ. Çehâryâr-ı güzîn-i bâ-safâ, Hazret-i İmâm-ı Hasan-ı Alî ve Hazret-i İmâm-ı Hüseyn-i velî; eimme-i ma‘sûmîn, ezvâc-ı mutahhare, evlâd-ı Resûl ve şühedâ-yi deşt-i Kerbelâ râ.
Mecmû-i evliyâ-yı âgâh ve ârifân-ı bi’llâh, ale’l-husûs Hazret-i Sultânü’l-Ulemâ, Seyyid Burhâneddîn-i Muhakkık-ı Tirmizî, kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn Hazret-i Hudâvendigâr râ. Ve Hazret-i Şeyh Şemsüddîn-i Tebrîzî, Çelebi Hüsâmeddîn, Şeyh Selâhaddîn Zerkûb-i Konevî, Şeyh Kerîmüddin, Sultân ibni’s-Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi ve Vâlide-i Sultân râ. Ve Hazret-i Ulu Ârif Çelebi, sâir çelebiyân-ı kirâm-ı zevi’l-ihtirâm, meşâyıh, hulefâ, dedegân, dervîşân, muhibbân râ. Selâmet-i Hazret-i Çelebi Efendi ve Dede Efendi râ.
Devâm-ı ömr-i Devlet-i Cumhûriyyetü’t-Türkiyye, selâmet-i reîs-i devlet ve hükûmet ve vükelâ-yi millet râ. Safâ-yi vakt-i dervîşân, hâzırân, gâibân, dûstân, muhibbân râ. Ez şark-ı âlem tâ be garb-ı âlem ervâh-ı güzeştegân-ı kâffe-i ehl-i îman râ fâtihatü’l-kitâb (ber)-hânîm azîzân.
Azamet-i Hüdâ râ tekbîr: Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilâhe illa’llâhu v’allâhu ekber, Allâhu ekber ve li’llâhi’l-hamd. Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habîballâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Nûra arşillâh, es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn el-fâtiha.
Son olarak herkes ayağa kalkarak Meydan-ı Şerifi Şeyh efendi Gülbang çekerek meydandan ayrılır.
Vakt-i şerîf hayr ola,hayırlar feth ola, şerler def‘ ola,
Allâhu azîmü’ş-şân ism-i zâtının nûruyla kalplerimizi pür-nûr eyleye; demler, safâlar ziyâde ola. 
İnâyet-i Yezdân, himmet-i merdân ber mâ hâzır nâzır bâd.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ,
Sırr-ı Şems-i Tebrîzî,
Kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :