TEVEKKÜL YOLUNDA

TEVEKKÜL YOLUNDA SIRAT ÜZERİNDE BİR MOTOSİKLET 
SERKANT DERVİŞOĞLU 

Bazen anlamsızca hassaslaşırız; sebebi nedendir, bilemeyiz çoğu zaman. Aslına bakarsak bunu pek düşünemeyiz de. Marifetten saydığımız da çok olmuştur malum; hassaslık, şu zamanda çok kıymetli bir hal göstergesi değil mi, küçük prenses?
Tabii ölçüsü mucibince kıymetli… Neye karşı hassasiyetimiz var? Yıllar içinde gördüm ki, hep fuzuli işler altında çok zuhur ediyor. Yani varlığınız gözükmediğinde, değersizleştiğinizde ve o şeye yetersiz duruma düştüğünüzde meydana çıkıyor azizim.
Pek muhterem, kıymetli, şevketli, sadaret-penahileriniz… Arz ederim ki, bu ara çok eski metin okuyorum. Dilime pelesenk oldu; sizlerle de paylaşayım dedim, yerli yersiz, doğru yanlış, filtresiz şekilde. Normalde hicve mazhar olacak şekilde, günlük debdebe tarzında yazıyorum. Lakin fırsat bu fırsat, döküleyim istedim.
Bu hassaslık bizi vehm senaryoları içinde bir başkahramana oturtuyor ve kendimizin çalıp söylediği, mahallenin delisi gibi adeta… Çoğu zaman da sessizlik içinde, kabuğuna çekilerek devam ediyor. Maalesef hayal ile gerçeği de ayırt edemediğinde, bu yalnız kalışların samimiyetten ve tevekkülden uzakta bir yaratılış tablosu çizmemize sebep oluyor.
Bazen böyle yazınca, hep başkalarına mı böyle davranıyoruz; nedir, millette alıp veremediğimiz gibi bir algı oluşuyorsa bu beni çok üzer, dermişim. Ama değil tabii. Bütün mesele bizimle alakalı; kendimize karşı düştüğümüz durum, samimi davranmadığımız bir hal sergiletir. Keza tevekkülden de bizi mahrum bırakır.
“Allah, kendisine tevekkül edene yeter.” (Talâk, 3)
Duygu ve düşünce dünyanda özgür olduğunda, işleyişin sağlıklı ve kudretli bir ölçüde olduğuna iman ettiğinde; anlamsız şeylere bu kadar hassas davranıp, modern tabirle "trip atmadan", huzurla Rabbinle yaşayabilirsin. Etrafı da zora sokmazsın ve kargaşa yaratmazsın.
Kolay olduğunu düşünmüyorum ama üzerine kafa yorulacak kadar büyük bir mesele olduğunu da biliyorum. Hayatımız, kendimizi aradığımız eşyanın içerisinde, sürekli git-gel yaşayarak bulmaya çalıştığımız bir vehimle… Samanlıkta iğne aramakla geçecek —ve geçiyor da çoğu zaman— “aman” deyip boş verip bıraktığımızın olduğu da olan bir varoluştur yaşam.
Şu bir gerçek ki, ufak ufak adımlarla, küçükten başlayarak bunları düzeltmenin mümkün olduğu gerçeği bize umut versin.
Hakla aranda olan bir hassasiyet mi, yoksa eşya ile aranda yok oluşunun getirdiği ve onu kendi kendine yarattığın acınası yoksunluk duygusu mu? O zaman bize neye karşı bir duruşumuz ve bağlılığımız var? Neden ben eşyanın arasında varlık savaşı verip duruyorum ve bütün mücadelem bunun için?
Peki, nasıl olacak? Öbür tarafta sıkılmadan, Allah’ın rızasını kazanmak diye ortaya çıkıp beyan veriyorum; sahte şahitlik yapıyorum. Burada neden hassas olamıyorum, burada neden kabalaşıyorum, Ebu Cehil gibi?
Yazık değil mi sana, küçük prens?
Hayatta kalmakla O’nunla kalmak aynı şey mi? Hep merak ettim durdum. Bir kul nasıl başarabilir bunu? Bu kevnî âlemde, sırat köprüsünde sağa sola düşmeden nasıl gideceğim?
Motosiklet kullananların değişmez bir mottosu vardır. Bu ara eğitim almadan sakın kullanmayın, sizin kafanıza sürekli bunu çakarlar: “Motor, baktığın yere gider.” Bu çok saçma gelir çoğu zaman. İnanın, motor gerçekten baktığınız yere gider. Ve birçok felaket kaza da baktığınız yer yüzünden olur.
O yüzden baktığınız yere iyice bakın ve ona göre sürün beden motorunuzu. Gazı ve freni büyük bir hassasiyetle kontrol edin ki; güvenli, huzurlu, feyizli rüzgârı iliklerinize kadar hissederek, özgürce sürüş elde edebilesiniz bu fani âlemde.
 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :