VAKTİN ÇOCUĞU 
SERKANT DERVİŞOĞLU 

Rüzgârın yapraklara seslenip onların çılgınca hareket ederek nara atmaları gibi uzak diyarların sesi geliyor. Köklerden dallara ve yapraklara uzanan vecd hali misali. Duydukça çılgına dönmüş yaprakların sağdan sola, yukarı aşağı hareketlerinde gelen bir serkeşlik gösterisi adeta. "Ya Rab, ne oluyor?" diyebilme kudretini bile elinden almış bir hal içinde küçük prens. Hayatın normal akışında ve mutluluktan geldiğine artık az rastlanır oldu bu hal maalesef. Genelde başımızdan tuhaf hadiseler geçtiğinde, aslında canımızın yandığı zamanlar daha çok oluyor. Ona da böyle sahte rüzgarla hallenir olduk. Kudreti elimizde olan bir gerçeklik algısı... 
Geçenlerde bir sohbet esnasında biri bana çok ilginç bir şey söyledi, tuhafıma gitti. Derdim onu ifşa etmek değil ama tasavvufta geçen "ibnü'l-vakt" denen bir hadise var. "İbnü'l-vakt'iz" dedi. Ağzımdan bir şey çıktı: "Vaktin oğlu demek istiyorsun" dedim. "Evet, hatta vaktin kızı daha doğru" dedi.
Sonra akış, makış, dikiş, nakış filan böyle gitti. Mevzuya çok da bir şey demedim. O rüyadan uyandırmak bana düşmez. Aklınızda olsun: Zor uyananları uyandırırken dikkat edin, sancılıdır; sizi de bezdirir. Kulakları çınlasın, çok sevdiğim bir dostumla beraber seyahat ve vakit geçirdiğimiz zaman, beyimiz sabah zor uyanırdı. Beni deli ederdi. "Kalk" dersin, kalkmaz. Çok bir şey de diyemiyorum, hafız adam, biraz zorlayınca huysuz olabiliyordu. Canı sağ olsun, uğraştırırdı adamı yani.
Sonra düşünmeye başladım "vaktin oğlu" meselesini. Tabi burada karşımıza bir de "Ebü'l-Vakt" çıkıyor. Şimdi, ağzımızdan çıkan şeyler ne anlam taşıyor? Sen ne kast ediyorsun? Oraya geleceğim. Bunların hepsini kendime söylüyorum bu ara. Birine laf çakmıyorum, küçük prenses.
Vaktin çocuğu, geçmiş ve gelecek kaygısından kurtulan ve yalnızca bugünü değerlendirmekle meşgul olan kişidir. Peki, bunu sancılı bir olayın arkasından yaşadığında ve yapacak bir şey kalmadığında sığınacak bir liman gibi kullanmak, yani tek tabanca kibrinle ortaya çıkıp hatalarını ve kusurlarını saklamak için mi bu terime sarılıyorsun? Genelde böyle oluyor. Bir de şu var: Vaktin çocuğuysan, bunun her alanda görünmesi gerekir. Yani çocuklarınla, annen babanla, işyerinde, inancında, malında mülkünde, kazanırken, hastalıkta, sağlıkta, dışarıya gösterdiğinde, yüzünde... Yani 360 derece sergile ki bir şeye benzesin.
Ankaravi Dede'ye bir muhabbetim var, hikmeti tarafımca bilinmese de ve böyle olması daha hoşuma gidiyor. Araplarda bir deyim vardır: "El bereketü fi'l-meçhûl." "Meçhul olan bereketlidir" diye. Pek severim bu sözü. Mağlum olursa, onun bereketi kaçar. Allah muhafaza. Zaten tadımız tuzumuz kaçmaya yer arıyor, eldekilere sahip çıkalım.
Dede, "Ebü'l-Vakt" diyor. Yani kamillerin mertebesine erişenlere, beşeriyetten ve masivadan tamamen kurtulanlara "Ebü'l-Vakt" denir. Zamanın hakimi olanlara da "Safi" denir ve devam ediyor: "Sen, geçmiş ve gelecek kaygısından kurtulup bugünü yaşayan vaktin çocuğu olup, içsel olarak tüm zamanların endişesinden tamamen kurtulursan, zamanın hakimi olan iç dünyanı safi kılman gerekir. İşte ona da 'Sufi' denir," diyor. Sufi için güzel başka bir tanım. 
Şimdi, sen bu tanıma göre bir oturup takkeni önüne al, düşün. Vaktin kızı mısın, oğlu mu, çocuğu mu?
Tabii, bu "akışta olmak" da anlamakta zorlandığım bir tabir olmaya başladı. Anlıyorum elbette, insan savruluyor yaşanan hadiseler yumağında. Kendini motive edecek ve üzerini örtecek lafızlar peşinde. O devirde hakikaten garip varlıklarız; düşerken bile kuyruk dik ve özel hissedilme peşindeyiz. Düşersek de vaktin çocuğu olarak düşelim.
Başımıza gelen hadiseleri bir lütuf olarak görmek faydalı olabilir. Çünkü bizi bir yere taşıyorlar. Aksi takdirde akıllanmıyoruz ki! Hepimiz çocukluk yaşadık, en son tokadı yemeden kendimize gelemiyoruz. Adeta belleğimizi temizleyip sayfamızı yenilemek zorunda kalıyoruz kendimize gelmek için bu ilkel davranışı geliştirmeyi bir türlü öğrenemedik.
Fakat neden hep travmalara ve hayatın alt üst olmasına bağlıyoruz? Yaşadığımız her anı, olumsuz huylarımızı ve bizi etkileyen duyguları tanıyıp onlardan arınmaya çalışmak yerine neden çıkış yolu olarak kaygı bozukluklarımızı, güvensizliklerimizi ve şüphelerimizi bertaraf edebileceğimiz bir yakınlık inşa etmiyoruz?
Hayatı, başkaların nazarında nasıl görünüyoruz diye geçirmek, vaktin çocuğu olmak değil, bambaşka bir şey oluyor küçük prenses...
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :