VARLIK YOKLUK İLİŞKİSİ VE HİKMET

Hikmet…

Sırrını ancak bilenlerin kaldırabildiği bir hüküm…

Bilginin yahut zannın gerçeğe uygun olması ve hatta aklın gerçeği yakalaması anlamına gelir.

Kur’an hakkında fıkıh bilgisi, sözde ve işte doğruyu yakalamak demektir. Sonuçta kökü Hakk kelimesinden gelir ve gerçeği barındırır. Bu yüzden hüküm ehli kimselerin, hatta hüküm verme yetkisini kendinde bulan, (verilen) kişilerin ve kurumların doğruyu yanlıştan her durumda ayırabilme yetilerinin olması gerekir. Zira her hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir.

Hikmet sebep ve sonuç analizini de iyi yapabilmektir. Çünkü hüküm kişiyi kayıtlar. Kayıtlanan her durum ve olgu ise fiziğe göre bir gerçeklik oluşturarak sünnetullah gereği bir dizi olayların oluşmasına sebep olur.

Örnek verelim. Geçmişte kendisine inanmadığınız kişiler, olaylar varsa bilin ki bir zaman döngüsü sonunda size de inanılmayacak olayların vesilesi olabilir. Sünnetullah’ın gereği de budur. Pozitif ya da negatif ama muhakkak.

İnsan bir tür yoğunlaşmış enerjiye sahiptir ve bu enerji kuvvet içerir. Çünkü enerji iş yapma kapasitesidir ve iş yapabilmek için kuvvet gereklidir. İnsanda bulunan bu doğal kuvve henüz açığa çıkmamıştır. Kişinin potansiyelinde var olan bu gizli yeteneği artık kişinin aklına geldiğinde fiil olmayı bekleyen kuvvettir.

Kayıtlanma ya da kayıtlama bir işi veya durumu algıya göre şartlarla bağlamak, sınırlandırmak, takyit? etmektir. Bu şartlı sınırlama Dinde ve Kur’an’da derin bir kavrayışın zıddıdır. Ve Allah’ın rahmet ve fazlından kalplere konulan lütfu da keser. Kişinin fiili duası kabul olmuştur artık. Sınırlı bir şekilde oluşan yeni düzene devam edecektir. Çünkü farkında bile olmadan verdiği hüküm ve kayıtlama ile bunu istemiştir.

Bu aslında şu demek, her var olanda potansiyel enerji bulunur ve bu gizli enerji varlık alanına çıktığında etkin olur. İşte kuvveden fiile çıkmak budur. Düşünceyi eyleme dönüştürmek anlamını taşır.

Doğadaki her var olanın temel döngüsü bu tür bir varlık-yokluk ilişkisidir. Dolayısıyla ne madde ne de kuvvet tam olarak yok olur. Sadece dönüşüm ve değişim söz konusudur. Çünkü enerji yok olmaz, sadece şekil değiştirir.

Sınırlı varlıklar olarak bizlerin kayıtlarımızdan sıyrılması elbette düşünülemez ancak hikmet ehli zatların bu kayıtlanmayı bildikleri en güzel güzel şekilde yaptıkları da söylenir. Bu bilgi Hikmet bilgisidir.

Her türlü kayıtlamalarımız, şartlarımız, pozitif ya da negatif bu şekilde işler. Allah için yaptığımız sınırlandırmalar da dâhil. Fakat tüm bunlar yaratılış gayesini unutmanın ve kendini bilmemenin sonucunda olur. O zaman Hikmet yerine kalbi şu bed durumlar kaplar.

Artık griniz yoktur. Değişmişsinizdir. Ya hep ya hiç mantığı gözünüzü bürür.

Aşırı genelleme yapılır. Bundan sonra hayatın hep böyle devam edeceği düşüncesi gibi…

Zihinsel filtrelerle başa çıkmayı da öğrenmeli bu durumda. Cımbızla çekilen konular farkına varılabilse tabi ki.

Duygularınızı gerçeğin ispatı gibi algılamaya başlarsınız. Beraberinde ya depresyon yahut narsisizm getirir.

”- meli, -malı” cümleleri kurulmaya başlanmıştır çoktan. Kendinize ”Şunu da yapmalıyım” der dururunuz. Ya da “yapmalı”…

Ama bir türlü olmaz.

En son istenmeyen bir etiketleme yapar zihin. Sonuçta yiten değerli bir hikmet bilgisi olmuştur. Kayda değer pek çok veri ve Allah’ın lütfundan mahrumiyet.

Ve bu verdiğimiz hükümle kendi ipimizi kendimiz çekeriz. Üstelik bununla da kalmaz âlemin kim bilir neresinde bir felakete bile neden olmuş olabilir kuvveden fiile çıkan dengesiz tavrımız.

Mü’minler şunu iyi bilir ki her şeyden önce iç dünyamıza hitap edip onu inşa eden, duyguların analizini pozitif psikoloji ile yapan Kur’an, duyguların nasıl ahlaki değerlere dönüşeceği konusunda her daim bizlere yol gösterir. Üstelik bunu insanla duygusal bağ kurarak yapan bir metindir. Son derece etkili bir üslup ile üstelik.

O, hem bilişsel, hem duygusal hem de davranışsal olarak yol gösterici ilahî bir kelâmdır.

Her durumun dengesini bulabileceğimiz eşsiz bir hazine.

Okumamız gerek.

Öğrenmemiz ve öğretmemiz gerek.

Neyi seçtiğimize, neyi düşündüğümüze neyi istediğimize azamî ölçüde dikkat etmek gerek ki hiçbir enerjinin bu âlemde kaybolmadığını artık biliyoruz.

Sonuç olarak tek bir soru kalıyor geriye.

O kendimizin zannettiğimiz Allah’ın insana bahşettiği kuvveti nerede kullanıyoruz?

Vesselam…

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :