YÜZLEŞMENİN ZORLUĞU VE TÖVBE

YÜZLEŞMENİN ZORLUĞU VE TÖVBE
HATİCE FAHRUNNİSA

“Bu, müttakîlerin şiarlarındandır diyor” Allah Ahzap Suresi 70. Ayet-i Kerimesinde.  
“Ey iman edenler! Allah’tan ittikâ edin ve sözü doğru söyleyin.”  
Hangi hususta ve hangi durumda olursa olsun bir söz söylediğimiz zaman hak ve doğru, hedefine yönelik, sağlam söz istiyor bizden.
Şahitliğinizde, miras davalarında, arkadaşlara, komşulara, akrabalara, ailemizleyken çocuklarımıza ve hatta kendimize karşı doğru olmamızı istiyor. 
Bu, müttakîlerin şiârlarındandır. 
Biraz sorgulamamız gerekiyor kendimizi. 
Müttaki takva sahibi kişi  demektir.
Nefsini sorumluluk bilinciyle yanlıştan yani ateşten koruyan, sakınan, çekinen kişidir.
Şiâr nedir? Ayırıcı özellik, gidilecek yol anlamına gelir.
Bizi kimden ayıracak peki bu nitelik? 
Diğerlerini ötelemek, eleştirmek yahut küçük görmekten bahsetmiyorum.
Takva saygıyı içerir çünkü. 
Yol nasıl olacak? 
Dosdoğru, eğrilik barındırmayan yani sırat-ı müstakim üzere olacak. 
Mü’minleri, takva sahibini müşrik ve münafıklardan ayıran özellik nedir?
Dosdoğru olmak.
Sırat-ı müstakim nedir peki? 
Anayol, doğru apaçık yol, ifrat ve tefritten uzak dengeli yol.
Ya yol nedir?  Hedefe ulaştıran en kısa yöntem. İki nokta arasında en kısa yol yani düz çizgidir.
Bizler dolambaçlı yollardan gitmeyi pek seviyoruz. 
Bazen imalarda bulunuyoruz. 
Oysa söylemeye cesaret edemediğimiz şeyleri ima etmek ilişkilerimizde muhatabımız tarafından ne kadar doğru anlaşılır, bilmiyoruz. 
Dolayısıyla bu imalarla yanlış algılar ve yanlış hükümlere sebep oluyoruz. 
Cahil cesareti ile söylenmiş sözlerin, işlenmiş fiillerin sahibi oluyoruz. 
Bazen de bu tür anlayışlara biz maruz kalıyoruz. 
Kur’an, herhangi bir konuda karar vermeden önce insanın temkinli hareket etmesini ve mesele üzerinde iyice düşünmesini tavsiye eder. 
Bir konu üzerinde yeterince bilgi sahibi olmadan söz söylenirse, bunun neticesinde enine boyuna hesap yapmadan karar verilirse, atılan her adım düşünce ve inanç anlamında birçok sapmaya sebep olabilir. 
Düşünmek gerek.
Zaman zaman hepimizin duyguları, düşünceleri, inançları ve bu bağlamda davranışları değişiyor. Fakat inatla devam eden bir “Ben haklıyım” davası sürüp gidiyor. 
Kimse sonsuza dek haklı olamaz.
Ne kadar zor değil mi, insanın kendisi ile yüzleşmesi.
Kendi avukatlığını yapmaya gücü yeten insan neden kendi kalemini kırabilen bir yargıca dönüşmez ve yolundan dönmez. Evet zor lakin olmaz değil.
Her olay bir hatırlatmadır. Ve hatırlamalar sükûneti yanı sıra vazgeçip dönmeyi gerektirir.
Tevbe kelimesinin en güzel anlamlarından biridir "dönüş." 
İnsan kendisine verilen kudret ve özgür iradesiyle, nefsi arzu ve isteklerine tâbi olur. 
Şeytan vesvese verir. 
Hata eder, kabahat işler.
Fakat aynı zamanda hatalarının farkına varıp bunlardan geri dönebilen bir varlıktır insan. 
Tövbe, işlediği günahlar sonunda insanın pişmanlığını ve Allah'a yeniden dönüşünü ifade eder.
Allah ile arasındaki duygusal bağlılığın zayıflamasına neden olan günahlardan duyulan pişmanlık ve arkasından gelen samimi bir tövbe ile duygusal bağlılığın yeniden inşa edilmesine de vesile olur. 
Kimse hata işlemekten uzak değildir. 
Yaşanılan suçluluk psikolojisinden ancak tövbeyle kurtularak manevi yaşamına sağlıklı bir şekilde devam edebilir.
Bir büyüğüm derdi ki; 
“Tövbeyi sadece, günahkârların yapacağını sanmak büyük hatadır.
Kimi günahından,
Kimi gafletinden,
Kimi bütün boş işlerden,
Kimi ibadetine güvenmenin verdiği aldatıcı gururdan,
Kimi de bizzat tövbesinden tövbe eder.
Kulun yaratılış gayesinin farkına varması ve bu ulvi gaye ile yaşadıkları arasındaki çelişkiyi kaldırmaya çalışması tövbenin ta kendisidir.”
Allah O’ndan razı olsun.
Selam ile.
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :