CESARETİN VAR MI AŞKA

CESARETİN VAR MI AŞKA 
SERKANT DERVİŞOĞLU

Eminim ki herkesin arzusu ve olmak istediği bir yer vardır. Ya da kendini bir yerde görmek istediği bir yer. “Şöyle olsam şunu yapsam şuraya gitsem”, “şu ortamda olabilsem” gibi artık neyi arzuluyorsak ve istiyorsak… 
Gel gelelim bunları yapabilmek için doğuştan gelen ve çevresel faktörlerin neticesinde veya ortamın bizim üzerimize yüklediği misyonda ciddi etkilerini de katarsak buna bir türlü cesaret edemeyiz. 
Her bir adım atma isteği olduğunda önümüze bize öğretilen ama nedense hayatımızda hiçbir şekilde içselleşmemiş ama hep orada olan kavramlar yığınını kum çuvalı gibi önümüze koyuveririz. Ayrıca   bahanelerimizle görmeme kolaylığına da kaçabiliriz. 
Birisinden hoşlanırsın ve bir türlü açılamazsın ya , onun gibi mesela. “O da benden hoşlanıyor mu?” sorusu zihnini kalbini meşgul eder. Ve nice aşklar bir cümle kuramamanın getirdiği sonuç karşısında heba olup gittiler. Yıllar geçer ve her aklımıza geldiğinde uhde ve derin bir yara şeklinde karşımıza çıkarıp neden cesaret gösteremedim diye üzülüp, içlenip ah diyerek söylenirken buluruz kendimizi.
O kız beni beğenmezse, ailesi bir şey derse, benim ailem karşı çıkarsa gibi zihinde duran vehimler neticesinde hareketsiz ve acıklı bir durum oluşur. Genel de böyle davranınca en kolay yol yaratana sığınmak. Ya rabbi diye ağlarken ya da yakın çevrenin başını şişirirken içten içe onlardan medet umar gibi bir davranış bu . Rabbinin ve yakın çevreni vereceği tavsiyelere kulağını tıkamakta cabası. Çünkü onların vereceği tavsiyeler, hareket etmek ve dürüstlük içerisinde cesaretli olman üzere olacağı için oda senin işine yaramadığından kulağını tıkarsın. 
Siz yapsanıza benim yerime hadi bir sihirli değnek. Bak şimdi düşünüyorum bu kolaylığa bile içten içe olmasını istemiyor olabilir kişi. Sanki varlığı tehlikeye ve rezilliğe iten bir durum gibi mi görüyor acaba. Küçük prens sen ne istiyorsun Allah aşkına gerçekten dürüst olarak bir söylesen?
Bazıları bir kız meselesi kadar kolay olsa da yani tavsiye açısından, bazıları hakikaten çok zor olabilir. Her durum için tavsiye vermek bunun için de cesaret gösterilmesi kolay değil. Bazen o kişilerin bulundukları durum, yaşadıkları olaylar, hayatın onlara olan cilvesini göz önünde bulundurunca tavsiye vermek kolay değil. Haksız yere hapse düşen adama “metin ol bunlar geçecek demek” ya da kanserli birine kemoterapiler görüp vücudunun çektiği mental ve fiziksel olaylar karşısında artık dayanamıyorum diye haykırırken ona nasıl cesaretli olunacağını anlatmak, inanın hiç kolay değil. Hadi başka bir yazı mevzusu olsun ama aklımızda dursun bu da.
Gel gelelim mezkûr bahse. Cesaretin var mı aşka derken Hatice hocamın söylediği aşk tanımıyla da birleştirerek bağlayacağım konuyu. 
Aşk bir sıfatın ortaya çıkmasıdır.
Herkes bir fıtrat üzerinde yaratılıyor ve mevcut olan potansiyelleri ortaya çıkarması gerekiyor ki kim olduğunu anlayabilsin. 
Bunları bir sıfatla ilişkilendirirsek bu sıfatı keşfetmen ve ortaya çıkarıp yoluna koyman bir cesarettir. Sen eğer “Metin” olamıyorsan aceleci davranıyor “Evvel” hareket ediyorsan bunu da düzeltmek için bir şey yapmıyorsan, o zaman sen olmuyorsun başka bir eksende yaşıyorsun demek. 
Dengeye yani bu aşka ulaşmak için cesaretli olman gerekiyor. Allah herkesi orijinal ve farklı yaratmış, sonsuz kombinasyon içersinde, olağanüstü haliyle ortaya çıkacak ve keşfettiğimiz şeyler ortak olsa da herkeste farklı şartlarda ve potansiyellerde mevcut olacaktır. 
Benim iş konusunda daha girişken ve disiplinli olmam gerekiyorsa, bir başkasının da aşırı çalışmaktan yavaşlayıp sakinleşip kendisine gelmesi gerekir. Ama ikisinde de bunu yapmaması için farklı korkuları endişeleri, vehimleri, kendi ürettiği zihinsel zorlukları aşması gerek. Zihin sürekli paradokslar ürettiği için insan bir türlü cesaret edip hareket edemez. 
Aslına bakarsak acaba gerçek manada değişmek istemiyor muyuz sorusu gündeme gelir. Belki de budur sorunun cevabı. Çünkü değişmek dönüşmek kolay bir şey değil. Bu da türlü bahaneler üretmememize vesile oluyordur. 
Din de bizden gerçek manada dönüşmemizi istiyor. O eski halleri bırak ve dönüş, o atalarının adetlerini bırak, derken onu kast ediyor artık eskisi gibi olmaman gerekiyor. Şimdi bekara boşanmak kolay efendim, cahiliye dönemi için inanmazlar cahil bunlar,  bunlar müşrik, diye söylemek kolay lakin bu lafı söylemeden önce üzerine düşünülmesi lazım.  Adamın yıllardır alışdığı oturmuş sistemi var, onları kaybedecek. Halbuki özgür olmadığını ve o sahip olduklarının vazgeçemediklerinin kölesi olduğunu bilse ve adım atma cesaretini gösterse işler değişecek. Peki sen rahatlıkla müşriklere böyle söylerken, neyin cesaretini gösterdin de değiştin küçük prenses?
Ne tuhaf değil mi, nasıl kendimizi sıkıştırıp duruyoruz. İnsan yürüdüğü yola mayın döşer mi? Döşüyor işte. Bir yandan yardım istiyor, yolumu aç diyor sonra çözüme adım atmaya cesaret bulmadığından ve cesaretsiz gözükmek istemediğinden türlü türlü mayınlar döşeyerek, üçüncü şahıslara neden cesaret gösteremediğinden, aciz durumuna düşmemek için etrafta yaygara yapıyor. 
Tamam sen haklısın, yersen . Tabi birde üçüncü şahıslara yese ne olur yemese ne olur. Ama bu cesaretsizliğin haklı sebebi için bir şekilde de vicdanen huzursuz olduğundan yakınlarının sırtına binerek kanları emmeleri de bir başka acımasız durum. Ulan kendini yedin bitirdin bizi ne tüketiyorsun. Arkadaş çevresi zaten çok az tahammül eder. Zamanla onlarda terk eder o limanı. Elin oğlu seni ne çekecek demi ama anne babaya üzülüyorum atsan atılmaz satsan satılmaz, onlarda zamanla artık az konuşmaya başlıyor.
Gülay’ın şarkısına baktığımızda o da aynı endişeyi taşıyor çok doğal bu tabi 
“Bir gün bir çılgınlık edip,
 Seni sevdiğimi söylesem 
Alay edip güler misin? 
Yoksa sen de sever misin?” 
İki önemli soru ve yapılacak tek bir şey var.
Cesaretin var mı aşka ?
*Resim: The Love Declaration (c. 1900) Carl Strathmann (German, 1866-1939)
 


 

 

 

 

 

Yazıyı Beğen :     1
Paylaş :