HAZIRA KONMA
HAZIRA KONMA
HATİCE FAHRUNNİSA
Doğumla başlayan yaşam serüvenimiz basit ilkel yaşamdan daha karmaşık ve ileri düzeydeki yaşamsal
becerilere doğru sistematik bir gelişim gösterir. Bu gelişim öğrenme üzerine kurulu bir süreç.
Hayatımızın tüm evrelerinde ve hatta son nefesimize kadar öğrenir dururuz.
Öğrenme literatürde bilgiyi parçalara ayırma, algılama, tekrardan organize etme, gerekli yerlerde
zihinden geri çağırma, ihtiyaç duyulan yerlerde ise kullanma süreci olarak tanımlanıyor.
Ergenlik döneminden sonra deneyimleyerek öğrendiğimiz tekrar eden bilgiler bizde kalıcı hale gelir.
Yani bir bilginin bizde kalıcı hale gelmesi için onu tekrar tekrar algılamamız, anlamamız, yaşamamız
gerekiyor. Zira öğrenmenin gerçekleşmesi için kalıcı hale gelmesi şart. Eğer ki davranış kalıcı hale
gelmiyorsa, bu durumda öğrenme gerçekleşmemiştir diyebiliriz.
Öğrenmek demek doğruyu bilmek demek değildir. İlk öğretmenlerimiz olan ailemizden pek çok şey
öğreniriz ancak bunlar taklit yoluyla edindiğimiz bilgilerdir. Bu yüzden ilk değerler eğitimi ailede
başlar. Sonrasında yeni davranışlar öğrenmeye başlarız. Bunların beceriye dönüştürülmesi,
değişikliğin gerçekleşmesi gibi süreçlerde çevrenin de çok etkili olduğuna hepimiz şahit olmuşuzdur.
Ergenlikte nefsi yani istekleri ile tanışan genç iradesi ile karar verip yaşadığını zannederken, aslında
aileden ve çevresinden öğrendiklerini taklit ediyordur. Bu taklitler bir süre sonra tekrarlanan davranış
biçimi olarak kalıcı hale gelir.
Aslında bir nevi hazıra konmaya bu dönemde başlarız. Bu durum erdem ve değerler açısından güzel
görünse de öğrendiğimiz pek çok negatif düşünce kalıplarını da eylemsel olarak hayatımıza geçiririz.
Hiç düşünmeyiz. Olaylar karşısında öğrenilmiş ani tepkiler veririz. Sorgulamadan bize verilen her türlü
bilgiye inanırız. Araştırmayız. Hazıra konarız.
Tefekkür etmeyiz, incelemeyiz, gözlemlemeyiz. Her şey bize normal ve sıradan, hatta olması gerektiği
gibi gelir.
Aceleciliği, yalanı, içsel kaçışları, öğreniriz. Belki kendimize acımayı, bazen de korkmayı öğreniriz. Bize
ileride büyük menfaat getirecek ameller yapmak yerine var olan bilgiyi tercih ederiz. İşte bundan
dolayı da hayrı ve şerri birbirinden ayıramayız. Bunları değiştirebileceğimiz hiç aklımıza gelmez. Gelse
bile konfor alanından çıkmak o kadar da kolay değildir.
Değersizliği öğreniriz. Güvensizliği öğreniriz.
Derken zaman geçer. Olaylar tekrar edip öğrendiklerimiz ve yeni bilgilerimiz ile yaşarken bir şeyin
değişmediğini ve daha kötüye gittiğini gördüğümüz anlar olur. Sahne ve kişiler başka olaylar ve
sonuçlar aynıdır. Çünkü anlayışımız ve davranış kalıplarımız aynıdır. Hep aynı şeyi yaparak başka
sonuçlar beklemek ise ahmaklıktır.
Kendini beğenmiş ve kibirli davranmayı, başkalarını kınamayı öğreniriz. Ürkek, saldırgan, tutarsız,
olmayı öğreniriz.
Yaşam aynı döngüde tekrar edip dururken, kişi fiilinin sonucunda karşılaştığı durum için de kabulde
olmaz. İnkâra gider. Bütün bunlara rağmen akıllanmaz insanoğlu. Peygamberimiz sav, insanları
geleceğinden şüphe olmayan bir günün azabıyla uyardığı halde aynı hatayı işler durur.
Düşünce ve inanç anlamında birçok sapmaya sebep olabilen bu öğrenilmiş ve kontrolsüz eylemler
mutsuzluğa kapılar açar. Fakat bu uyarılar da yetmez insanoğluna. Kendi ile yüzleşmeye cesareti de
olmaz ve başkalarını suçlar durur.
İnsanın kendisiyle yüzleşmesi zordur evet. Kendi avukatlığını yapmaya gücü yeten insanın kendi
kalemini kırabilen bir yargıca dönüşmesi daha da zordur.
Fakat öğrenme süreci ömür boyu devam eder ve bu süreç eski davranışları değiştirmeyi de kapsar.
Zaten yanlış bir algı ve davranışı öyle hemen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Onun yerine yeni
ve doğru olanı koyabilmek öğrenmenin gereğidir.
Doğru ve kesin ahlak bilgisinin de iki kaynağı vardır. Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye
“Hiç şüphe yok ki işte bu Kur’an, en doğru yola yöneltmektedir. Erdemli ve güzel davranış
sergileyenleri, büyük bir karşılığın beklediğini müjdelemektedir” (İsrâ 9)
Yorumlar