ÖNCE SEN YAP
ÖNCE SEN YAP
SERKANT DERVİŞOĞLU
Dolu dizgin giden yaşamımızda, sanki yolun hiç bitmeyeceğini zanneder ve öyle yaşarız. Belki böyle düşünmek bizi rahat da hissettiriyordur. Çünkü yaklaşan bir son fikri canımızı sıkabilir. Sonuçta ölüm, asude bir bahar ülkesi olsa da yaşamdan kopma fikri can sıkıcı bir hadisedir. Kimi zaman "Bir an önce vakit gelse," deriz. Onu dediğimiz anlar, yaşantımızdan zevk ve huzurun kaybolduğu anlar da olabilir. Ona manevi bir hava vererek, canını sıkan ve huzursuz hissettiren durumla yüzleşmek istememenin kaynağı, gerçeğin ta kendisidir.
Huzurun neden kaçtığını tanımlamak, dünya eğlencesinin tatminsizliğinin seni bir yöne doğru çekmek istemesinden kaynaklanıyor olsa gerek. Âlemdeki sistemde senin gelişmen, idrakinin artması ve uyanman için kurgulanmış olduğu için seni her zaman rahatsız eden bir şey çıkacaktır.
"Ey Kulum, Ben Seninleydim, Sen Kiminleydin?"
Senin, bu gibi huzursuz kaldığın durumlarda acizliğini hissederek Hakk’a daha fazla yönelmen için olduğunu unutma. Eğer ki sen bu durumun içe yöneliş değil de bunun kaynağını etrafında olan biten olaylar silsilesinden çözmeye çalışırsan, yoğun bir vehim ve vesvese içini kaplayacaktır.
Akabinde, sen de fitne fücur çukurunun içine düşmüş olacaksın. Kendin olmak enayilik gibi algılanacak zihninde ve ardından davranışların sevimsiz bir hâl alacak. Halbuki azizim, Rabbin sana bu zamanlarda daha fazla "Benimle vakit geçir," diyor. "Gel, soframızda daha fazla yiyip içelim. Gitme, ne yapacaksın o bok çukurunda? Otur, dinlen, kendin ol. Anlat derdini, dök gözyaşlarını, sileyim. Biraz su iç, ferahla. Yoruldun, biliyorum. Hava soğuk, üşüyorsun. Isın. Kıyamda dur, rükûda sükût et, secdede yalnız olmadığını bil." Nice kışlar geçti, hep bir bahar geldi. Aksi oldu mu hiç? Neden bu ümitsizlik?
Madem biraz rahatladın, konuyu değiştireyim küçük prenses. Garip bir şekilde, bizler kendimizin yapmadığı şeyleri birilerinin yapması gerektiği hükmünü vermekten de hiç utanıp sıkılmıyoruz. Açıkçası bu büyük bir küstahlık. “Efendim, şu kişi bu makama geldiyse şöyle davranması gerek, şunu bilmesi lazım” ve benzeri şeyler. Sanki bir iş başvurusunda istenen saçma sapan tanımlamalar gibi... Sorsan, “İhtiyacınız var mı bu bilgiye?” diye, “Yok,” diyorlar. “Ama olsun.” Peki, siz biliyor musunuz bunlarla ne yapılacağını? “Nereden bileyim, işim mi?” diyorlar. Madem öyle, neden yazdınız bunu o zaman?
Geçen gün buna benzer olaylar silsilesi üst üste geldi, birikti artık. Zat-ı muhterem, pek yüce olan ulu kişi diyor ki, “Bu nasıl hoca?” Yukarıda saydığım gibi sıralıyor. Efendim, farkında mısınız? Söylediğiniz, yani eksikliğini bildirdiğiniz şeyler, normal bir insanda olması gereken şeyler; o kişiye mahsus değil. Siz yapıyor musunuz? “Hayır,” diyor. Nasıl yani? Biri bunun bir fıkra olduğunu söylesin! Ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Sen yap o zaman “Yap” derken söylediğin şeyleri... Her aklıselim insanın yapması gereken evrensel hassasiyetler… Vallahi pes doğrusu.
Yani sen, nasıl bir merci içinde bunun ahkâmını, yani gevezeliğini yapabiliyorsun? Olacak şey değil. Nasıl oluyorsa her doğruyu senin yapmanı, senin dikkat etmeni istiyor. Sanırım kendi durduğu yerin, bulunduğu kurumun sıkıntıya düşüp, “Senin de orada ne işin var?” demesinler diye yapıyorlar bunu. Kendisi, söylediği keskin doğruların yanına bile yaklaşmaz. Ona hakikat tarafından özel bir izin verilmiş gibi, sadece kendisi bundan haberdar. Her türlü naneyi yemekte bir beis görmüyor.
Bir de topluluklarda duymaya maalesef alışmak istemesek de kanıksadığımız bir hadise var. Bu mübarek güruh, hiçbir şekilde taşın altına elini koymaz. Doğru dürüst gelmez, gitmez. İncelikleri dökülür çünkü. Ama bir bakarsın, enteresan zamanlarda birden ortaya çıkarak, vahiyle muhatap olmuş gibi, nasıl davranılması gerektiği hakkında tebliğde bulunmaya başlar. Bunca çile çekilirken neredeydiniz? Bu davranış bana, müşriklerin sürekli tuhaf tuhaf sorular sorarak işi çirkinliğe ve küçük düşürmeye, çocuk oyuncağına çevirmelerine benziyor.
Siz siz olun, yaşamadığınız, yapmadığınız konular hakkında konuşurken dikkatli olun. Saki duruyor üstünüzde. Bu kadar kolay söyleyemezsiniz, dikkat edin. Önce kendi hayatında tatbik et, yaşa, hemhâl ol, tefekkür et uzun uzun. Sonra çıkan sözlerin nereden geldiği daha belli olur, sen de onu fark edersin. Çünkü dikkat ediyorum; ezbere söylenmiş lafızlar...
Konuşmak için konuşmak bir defa inanılmaz yorucu bir şey. Susmak seni cahil yapmaz; aksine yüceltir. Her aklına geleni de önce bir süzgeçten geçir. Köpek bile önüne bir kap yemek konunca önce koklar, sonra yer.
*Görsel: Dall-E Ai
Yorumlar