SİZİN DİNİNİZ SİZE
SİZİN DİNİNİZ SİZE
SERKANT DERVİŞOĞLU
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” Kâfirun,6
Bu ayeti duymayan yoktur. Hatta günlük hayatımızda ağzımıza o kadar çok yapışmıştır ki eminim bir anket yapsak bunun bir deyim veya atasözü olduğunu düşünen, öyle bilen ciddi bir kitle bile vardır. Yargılamıyorum. Böyle düşünülüyor, hatta hadis olduğunu söyleyen bile var ona bakarsak. Bunlar önemli değil. Bizim için ne manaya geldiği daha önemli değil mi?
Genelde ezberci ve şekilci bir yapımız olduğu için direk Arapçadan ezberleriz. Ezbere bilenler bilir birbirine benzeyen kelimelerin yer değiştirerek sıra geldiği ayetlerdir.
Okurken hala dilim birbirine girer karıştırırım. Çocukluğumda da tekerleme gibi gelirdi. Yazları gittiğim Kur’an kursunda okuyamayınca karıştırınca arkadaşlarla gülmekten duramazdık.
Son zamanlarda dikkati mi celp eden bir hal aldı Kâfurun suresi. Bulunduğum ve yaşadığım toplum Müslüman. Farklı din ve klasik manada din dışı bir görüşte var ama genelde Müslüman.
Dikkat ediyorum Müslüman Müslümana da bunu söylüyor. Ayetin nüzul ettiği döneme bakarsak anlamak daha kolay gibi.
Yerleşik bir din mensuplarına söyleniyor. Söyleyen taraf ise yeni bir din bir mensubu. Şimdi de globalleşen dünyaya karşı gayri müslim ve kaynaşan milletlerin daha sık bir araya gelmesi dolayısıyla da mı “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” diyeceğiz.
Peki, gayri müslim adama söylemek mantıklı gelse de kendi din kardeşine niye söylüyoruz bunu. Nerede anlaşamıyoruz. Tuhaf değil mi?
Sanırım menfaatlerimize uymadığında yapıştırdığımız bir söz gibi. Aslında daha çok buna istinaden söyledim atasözü deyim gibi daha çok dilimizde diye.
Ama biraz konuyu daha çok iki kişi arasından veya iki toplum arasından alıp, ben ve Allah arasına koysak nasıl olur?
Kendilik bilincine doğru çekmeye çalışsak.
Şunu fark ettim Allah’la konuşmuyoruz samimi bir şekilde. Acı bir şekilde bu problemi çok çekiyoruz her alanda.
Garip tarifsiz bir boşluk. Rutin yaptığımız ibadetler bile boşluk içinde.
Farkında olanlar ve kendini izleyenler bu boşluğu daha iyi anlayacaklardır.
Geçenlerde rast geldiğim istihare duası bunu daha iyi anlamamı sağladı.
“Allah'ım! Kendim ve başkaları için yaptığım her hareketin ya da başkasının benim, ailem, çocuklarım ve sahip olduğum şeyler hakkında yaptığı hareketin dinimde, dünyamda ve ahiretimde hayırlıysa onu benim için kolaylaştır, onu yapmama güç ver ve benden hoşnut ol!
Allah'ım! Başkası hakkında yaptığım bütün hareketleri veya başkasının benim, ailem, çocuklarım ve sahip olduğum şeyler hakkında yaptığı bütün hareketlerin şimdiden yarına (dünya ve ahiret) kadar dinim ve dünyamla ilgili olarak benim için kötü olduğunu biliyorsan, onun sebeplerini benim için kolaylaştırma.”
Duayı okuyan kişinin zihninde oluşan anlamı samimi ve ihlaslı bir şekilde bağlantı kurarak söylüyor ve sonrasında hayırlı bir şey değilse Allah’a teslim oluyor.
Çünkü gaybı ve olacakları bilen ve kudret sahibi olanın Allah olduğunun farkında olan duacı, bu iş hayırla değilse de bunu nasip etme diyor.
Bunu zihnimde ve düşüncem de tahayyül ettim yani aslında bir bakıma var ettim bunu da benden al diyerek münacatta bulunuyor bilinçli bir şekilde.
Muhteşem değil mi.
Bu bir örnek bunun gibi bir şey istemek için değil konuşma dertleşme gibi yapabiliriz ve yapmalıyız. O zaman hakikatle ve onun sistemine dair bilgimizi günceller ve yaşantımızı dahil eder halde ilerlemeye devam ederiz.
Sürekli bir konuşma farkında olma hali bizde vücut bulur.
Bunun içinde öncelikle kâfurun suresini kendimize okumamız gerekiyor.
Etrafta cadı avcısı gibi dolaşmaya ya da menfaatlerimize ters düştüğümüz noktada ötekileştirmek adına bu mukaddes ayeti hakaret cümlesi gibi yapıştırma ahlaksızlığına girmemize gerek kalmaz.
Ne fena değil mi böyle düşününce?
Şuurlu ve şuursuz yaptıklarıma, beş duyu organımın ekseninde hareket ettiğim, terk edemediğim alışkanlarıma ve Müslüman doğduğum için senin dinin sana, Allah’ın sisteminin farkına varıp önceki halini terk edip, İslam dinine girmeye karar verip Müslüman olmuş bundan sonrada Müslüman gibi yaşamaya gayret edip bunu da bir yaşam biçimine getirip melekeleşerek vücut bulmuş haline de göğsünü gere gere benim dinim bana, dememiz gerekir.
Yorumlar