AŞK SAVAŞI
AŞK SAVAŞI
SEVAL YILMAZ
Ehliyetin var mı? dedi.
Bilmem ki, ehliyet konusu çok karışık... Meselâ, hangi konuda ehliyet?
Bir kamyonu süremem lakin çok güzel zihnimde yük taşırım, hem de çook uzun sürelerce. Her yükü, bir öncekini indirmeden, hem de mevcut kokuşmuşluğun üzerine yüklenirim gider. Zannederim ki bu seferki öncekinin ağırlığını bastıracak. Bilakis bu yaptığım, eskinin ağırlığını ikiye üçe katlamanın ötesinde bana herhangi bir getiri de sağlamaz.
Okyanuslarda yüzmeyi bilirim lakin bir damla gözyaşında boğulmaktan kendimi kurtarmayı bilemem meselâ.
Doğru düzgün anlamadığım konular hakkında çok güzel “okurum, yazarım kelimelerin efendisiyim” de “Aşk’a gelince elim kolum sıfır” şarkıdaki gibi.
Sahi, “Aşk” neydi ki?. Bu konu açıldığında “Bilmiyorum tarif edin!” diye haykırdım geçenlerde. Bilgisine güvendiğim bir kişi ayağa kalktı ve gözümün içine bakıp “Aşk, bir “Esma”nın kişide açığa çıkmasıdır” diye müthiş bir tanımlama yaparak bana hunharca kendimi sorgulattı. Hunharca diyorum, çünkü bana bir tokat gibi gelen bu tanımlamadan sonra allak bullak olmuş halde “hangi Esma’dır bende açığa çıkan?” diye biraz düşününce, Aşk’sız kalakaldığımı anladım ve yaşadığım tüm o sancıların nedenini iyice belledim.
Bir celâl kılıcının darbesine karşılık içimde başlattığım bitmek bilmeyen ifrat/tefrit savaşı yüzünden oradan oraya savrulurken dengeye gelmek ne mümkün... Tam ateşkes imzalayacakken beklenmedik bir tetiklenme ile zihnimin derinliklerindeki o fettan çıkagelir ve beni sırtımdan hançerler.
Ya sonra... sonrası; sil baştan.
Fakat neyse ki tekrar tekrar düştüğüm kuyulardan çıkmayı da bilirim, ara sıra tökezlesem de doğrulup yine istikamet üzere yol almayı da.
Bazen önemli olan tüm dahilî ve haricî etkilere rağmen merkezlenmeyi başarabilmektir. Zira vaktin gereği de budur.
Yorumlar