GEÇMEYEN ÖKSÜRÜK

GEÇMEYEN ÖKSÜRÜK 
SERKANT DERVİŞOĞLU 

Sanırım öksürükten canı tak etmeyen kalmamıştır. 
Son bir iki aydır yaşadıklarımız, boğaz gıcıklanması, kiminde kaşıntı gibi, sanki boğazımıza bir tatsız tüy gibi bir şey kaçmış ve sürekli kaşıyor hissiyle sevimsiz, sinir bozucu bir hal bürünmesi illallah dedirtti. 
Namussuz, ne geçmeyen bir şey bu. 
Dünyanın öbür ucundan adamın bile ortak derdi bu; hatta komplo teorisyenleri de boğazına tak etmiş olacak ki bunu dünyayı yönetenlerin çıkardığına ve yeni bir korona dalgasının daha değişik bir varyantı olduğunu iddia ettiklerini hepimiz artık duyar olduk. 
Bunun sır olmadığı aşikâr. Hz. Şems'in dediği gibi, "Ne sırrı, kardeşim, her şey ayan beyan ortada" deyip, bunun peşin satan sırcıların bir kelamı gibi oldu gerçi, bu öksürük teorisyenlerine karşı. 
Ne olursa olsun, latife bir yana, bu öksürük illeti peşimizi bırakmıyor. Geçenlerde artık garip haller bile sergilemeye başladı. Öksürdüğünde nefes borusu tıkanıp, öbür dünyanın kapısını aralayıp, gereken oksijeni oradan almaya çalışanlar da olmadı değil. 
Madem bir kapı kapandı, diğer kapıdan nasıl nasiplenirim değil mi?
Allah muhafaza diyorum, ama ölüm de bir gerçek; öyle veya böyle gideceğiz. Kuru öksürük her nasılsa gitmiyor, takır takır insanlara da endişe ettirecek şekilde devam ediyor. Günlerdir ne yaparım diye düşünüyorum bu açıklanmayan saçma durum karşısında, türlü şeyler deniyorum nasıl olacak diye. 
Şimdilerde yeni bir şey deniyorum, açıkçası işe yaramadı değil hani. Kandırmıyorum kendimi, ama konuşmamak bir hayli işe yaradı. Öksürüğün tetiklendiği yer, konuşmayla sanki daha fazla hareket edip tetikleniyor ve öksürme daha da artıyor.
Ben konuşmamayı tercih ettim. Kaçmak da denebilir, ne yapsam, hangi yumuşatıcı ve sert tepkiyi göstersem de artık nafile. O yüzden konuşmayıp kayıtsız kalıyorum. 
Hayatımızda boğazımıza yapışmış duygular, insanlar; her neyse, o sürekli rahatsız eden, bir türlü hasta da etmeyen, ama iletişimi engelleyen, nefes almama mâni olan bu illet duruma karşı konuşmuyorum. 
Ben mi sokuyorum bu duruma mücadele vererek acaba, onların yaşamışına izin veriyorum, sulh bulmak için çıktığım çetrefilli, yıpratıcı olaylar silsilesine. En olmadık yerde tutan bu illet, sanki insan içinde size belden aşağı laf sokarak sizi öksürük gibi oradan oraya aksırırken düştüğün durum bir gibi rezil etmeye çalışan, manasız bir gıcıktan ibaret olan mahluka karşı, sadece konuşmamak en doğru karar sanırım. 
Çünkü her ne ilaç ve kocakarı yöntemleri denesem de, yaramadı çünkü. Covidin çıkma sebebi, sanki kötü insanların çıkarmış olduğu illet gibi, etrafınızda bulunan insanların tavrı karşısında maske takıp konuşmamak en doğru karar.
Elbette üzücü bu duruma düşmek. İnsanı bir durum, biliyorum. Alacağım önlem karşısında zamandan daha iyi bir ilaç yok. 
Maalesef bu tarz yaklaşımlar kuru öksürük mesafesinde olduğunu bilip buna göre yaşamak gerektiğinin bilincinde olduğunu bilmek lazım. Hep olacak fazla değer verme buna, geçici bir durum üstüne gitmen emin ol hiçbir şeye yaramayacak. Çünkü yapışmış bırakmıyor, şunu biliyorsun ki ebedi değil çok şükür. 
Sen de olabildiğince bu rahatsız durumlar karşısında metanetli ve sabır içinde sükût et. Orada fazla yaşayamaz. Biliyorum ki kendime karşı samimiyet içerisinde mücadelemi verdim, ama kimsenin kalbine ekstra bir şey veremezsin; o eğer boğazına yapıştıysa.
Öyle ki sahiplendiğimiz ve bırakmak istemediğimiz duygular da öyle vaktiyle yaşadığın travman ve akabinde o kişilerle veya olaylarla ilgili ne yaşadıysan tetiklenip verdiğin tepkide aynı kuru öksürük gibi.
Peki, geçmesine müsaade etmeyecek misin? 
Evet, aksırdığında suratın kızarana kadar damarların yerinden çıkacak gibi halden hale girdiğin güzelim ciğerlerini ve ses tellerini tahriş ettiğin durumun hep böyle mi gidecek? 
Bitmek bilmeyen öksürüğün bir hastalık olduğunu biliyorsun da bunun geçici bir soğuk algınlığı olduğu şuurunda olan bilincin bunu gönül rahatlığıyla kabul ederken, bu yaşadığın travmaların etkisinde tetiklendiğinde niye bu kadar sahiplenip durmadan aksırıyorsun? 
Öbür boyu geçmeyen bir öksürük haline getiriyorsun bu duygunu. Nasıl bir eziyet etme bu, ses tellerine yazık değil mi? Ömrüne yazık değil mi? Böyle bir var olma savaşı olabilir mi?
Etrafımız sürekli öksürerek iletişim kuran insanlar dolu olsaydı ne kötü olurdu, dayanamazdık herhalde. Ama sanki biraz da öyle gibi. 
Konuşmamak...
Üstünü örtmek değil burada. 
Sahiplenmemek ve o duyguya bırakmak, yoluna bakmak olarak kullan. Bırak gitsin o duygunu, sürekli konuşup kendine eziyet etmene karşı artık konuşma ve hayatın tadını çıkar, zamanın tatlı huzurunda senin için çıkan yeni maceralara yelken aç, küçük prens.


*Resim: Composition with flowers (1924) Georges Valmier (French, 1885 – 1937)

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :