HER EĞRİ KENDİ İÇİNDE BİR DOĞRUYA SAHİPTİR

HER EĞRİ KENDİ İÇİNDE BİR DOĞRUYA SAHİPTİR
SERKANT DERVİŞOĞLU 
Adeta bir ütopya kuruyordum zihnimde yaşantım ve etrafım öyle olsun diye… Üstelik de, kimsenin anlamadığı, duvarlarla çevrili bir dünya düşleyerek inşa ederken “kendi zindanının banisi” olmanın saçma mutluluğu içinde.
Nasıl inanmadığımız şeyleri sanki inanıyormuş gibi söyleyebiliyoruz ki ? 
Şahit olmadıklarımız ve yaşamadıklarımız hakkında hadsizce konuşuyoruz. Tüm bu pervasızca yargılamalarımız ise sanıyorum “bu konudan dışarı çıkarsan başına türlü kötü şeyler gelir” ve daha fenası “Allah seni böyle yakar” gibi öğretilerle kodlanmamızdan geliyor sanki. Üstüne üstlük bunları da geleneksel olarak aktarıyoruz ki işte tam da burada banisi olduğumuz zindanın inşaatını bir “kooperatif” mantığında büyütmeye başlamış oluyoruz.
Ve bu “gülistan” diye adlandırdığımız nev mekândan, ahkâm kesmelerle gül kokusu ticaretine girmenin heyecanı ile yol alıyoruz. Özümüzde asla tecrübe etmediğimiz inanç kalıplarımızı her türlü sorgulayabilecek kişileri “nasipsiz!” diye yaftalayarak, inşa ettiğimiz bu sahte cennetten uzak tutuyoruz.  Bu insanlardan aklınıza ilk gelen Ateistler olmasın…  Bunlar din kardeşiniz, farklı mezhepten ya da farklı inançtan kişiler olabilir. Ne gariptir ki bunlardan ateistlerden olduğundan daha  uzak dururlar. 
En fenası da inanç tablosu içindeki inançsızlık durumu sanki. 
“Allah”sız inanç farkına varmadan öylesine kasıp kavurmuş ki bizi, serap gören bedevi gibi yol alıyoruz. Ufka bakıp da hiç bir şeyin olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğimizde; şahit olmadığımız kelamın hakikati yüzümüzü kavurduğunda; anlamsız bir döngü içinde halsiz ve bitkin bir halde kalakaldığımızı fark ettiğimizde ise belki de gözyaşlarımız bizim “ab-ı hayat”ımız olmaya başlayacak. 
Aslında Allah’ın sistemi (Sünnetullah) o kadar muazzam bir düzende işliyor ki, eğri gördüğümüz ya da algıladığımızın aslında kendi içinde bir doğruya sahip olduğuna şahit olmak ve onunla amel etme gayretinde olmak eminim bizi bambaşka bir basiret yeteneğine kavuşturacaktır. 
Bazen düşünüyorum Rabbim hepimizi birer Fuzuli misali yakıp kül etseydi, ne olurdu diye… 
Sanırım ancak o zaman sahte dürüstlüğümüz ve samimiyetsizliklerimiz ortadan kalkardı diye. 
Elimde değil, kontrolsüzce gönlüme düşen deli sorular;
Kalbimi kana boğan neydi?
Ciğerimi öfkeyle dolduran?
Boğazımı sıkan kimdi?
Hepsi kara toprak sevdası için mi?
Kahretsin! o bile dünya malı içinmiş…
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :