KIŞ GÜNEŞİ
KIŞ GÜNEŞİ
SERKANT DERVİŞOĞLU
Kışın ortasında güneşli bir hava. Elbette güneşli olabilir ama bir hayli sıcaktı da , yalancı yaz tadında bir mevsim sürüyor. Bu havalar karşısında doğanın bile kafası karışık ve tutarsız bulanık gibi. Sanki bahar gelmiş gibi açan çiçekler ve öten kuşlar, pek şaşırtıcı olabilecek durumda olan ayıların erken kış uykusundan kalkmasına sebep olan bir ortamdayız. Ama bu güneş yaz güneşi değil, kış güneşi, onu da aklımızdan çıkarmamak gerek.
Hayat bazen bizi sallar, bu sallama savrulma gibi değil. Yani majör bir savrulmadan bahsetmiyorum. Daha çok içsel bir bulanıklığa vesile olan, vesvese üreten bir durum. Yalancı güneş gibi görünce üstümüzdekileri atıp yazlık t-shirtle gezip birkaç saat sonra gelen bulutla üşüyüp hasta olmamız gibi.
Yani bu kış ortasındaki güneş sana acele ettirecek bir bulanıklık yaratarak yanlış şeyler yapmana vesile olabilir. Olabilir den ziyade oluyor da. Bir ara üstümdeki montu atıp t-shirtle bile oturdum bugün. Kendim bile şaşırdım bu duruma Allah'tan hazırlıklıydım da yarım saat sonra hava bir döndü giyiniverdim.
Ne yalan söyleyeyim, bu durum doğada olduğu kadar kendi iç dünyamızda da garip bir şekilde zuhur ettiğine şahit oldum.
Hiç yoktan gelen anlamsız vesveseler ve kendilerini özel bir konuma koymalar ve etraftaki insanların zıvanadan çıkmış gibi hal gösterdiğini kani olup kendimi ikna etmeye çalışırken buldum. Gerçekten de tam böyle olup gereken cevabı verememekten tutun, zihnim içinde dönen ve günümü mahveden sahte sazan sarmalı gibi psikopatça dönen uydurduğum hikayelere bir kahraman olup bir mağduru oynadığım filmde kendimi çokça buldum.
İnanın rezalet bir durum bu. Ne işimiz var bokların içinde yuvarlanan Golden Retriever köpeği gibi zevkten dört köşe hale gelmenin. Eziyet bu. İnsan kendine bunu niye yapar?
Bazılarınız ilk defa duymuş olabilir, bu sevimli hırsız dostu köpek nasıl bokun içinde yuvarlanır evet, yanlış duymadınız, bayılırlar, sahipleri pek anlatmaz ama bıraksan sabaha kadar zevkle hamamdaki göbek taşı sefası gibi hatta yemekten çok hoşlanır bunlar.
Bir arkadaşımın vardı, o anlattı bunları, manyak bayılıyorlar boka, dedi. Sonra aklıma anneannem geldi. Etrafta da derlerdi gerçi büyükler kızınca, “bok ye köpek” diye hakaret babında.
Arkadaşta bu durumu anlatınca özellikle bir hafta boyunca çıkmayan kokunun ve defalarca yıkamanın özellikle de hayvancağızı o halde, eve küvete sokarken, ev de yarattığı pisliği ve kokuyu tahayyül bile etmek istemiyorum. Velhasıl bu sevimsiz konuyu nereden açtım bilemiyorum ama böyle bir hakikat var artık, bu bilgiyi alın, ne yaparsanız yapın.
Enteresan şekilde kış güneşine bir bakıma da ihtiyacımız var. Ne kadar fikir bulanıklığı yaratsa da sürekli gri bulutlar, soğuk hava, biz fark etmesek de yoruyor ve hareketsiz bırakıyor. Yapacağımız işlerden de zevk almamamızı ve motivasyonumuzu azaltan bir durum. Biraz taze kan ve silkelenmek için bu yalancı güneşe ihtiyacımız var. İhtiyacımız var derken, bizim elimizde değil bu durum tabi. Zamanında gelen bir tecelli hasıl oluyor elbette.
Güneş çıkınca mağarasından çıkan adam gibi gözlerimiz kamaşıyor ve gördüklerimize anlam vermemiz zorlaşıyor. Galiba fikirlerimizde ondan bulanıp vesvese üretiyor. Bir alışma ve kısa süren bir durum olduğu için çok geçici bir doğa olayı. Çünkü bolca kendinle baş başa kalmamak için hareket etmek ve gelen güneşi sevgiyle karşılayıp “ya niye nereden çıktı bu şimdi” kavgasını vereceğimize olanı şükretmek en iyisi görünüyor.Bu eşsiz cömertlik ve lütuf karşısında toparlanmak ve akabinde en önemlisi zihinsel huzuru bulabilmemiz için. Yoksa düşünsene, bu kış gününde nereden çıkıp geldi yaz havası gibi ısıtan güneş. Vesvese yap da dur, oh seyreyle hikayeleri artık. Unutma, çok geçici bir şey bu, eskilerin dediği gibi, Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, daha kış bitmedi küçük prens, o yüzden kanma bu seni yoran düşüncelere, tedbirli ol, anı yaşa, keyfini çıkar. Hareketlen, neşelen. Bu zamanlar, bu neden böyle, şu onu niye öyle yaptı gibi düşüncelerle yorulmaya değmez.
Üstat Yıldız Tilbe’nin dediği gibi;
"Yanlış bahar kış güneşi
Yoruldum her bulduğumda kaybetmekten seni."
*Resim: The Eclipse of the Sun in Venice, July 6, 1842 (1800s) Ippolito Caffi (Italian, 1809 - 1866)
Yorumlar