MAZERETİM VAR ASABİYİM BEN

MAZERETİM VAR ASABİYİM BEN
SEVAL YILMAZ

Mazeretim var, asabiyim ben. Ona göre yormayın beni, fena olur yoksa! 
Hepinizi birden eğitmeye yetişemem nihayetinde.
Etrafım beceriksiz insanlarla çevrilmiş âdeta. Sesimi duyan ve beni anlayan var mı? Neredee...
Kendim konuşup kendim dinliyorum. Bir kişi de çıkıp "Hayırdır kardeş, sen de ne anlatıyorsun, nedir şu yaşadığın katlanılmaz imtihan?" diye sormaz.
Halbuki herkes beni bir dinlese ve onlar için belirlediğim görevleri yerine getirip kurallara tam uysa; hayat nasıl da güzelleşip yoluna girecek.
Ne mümkün, diz boyu cehaletine bakmadan herkes maşallah uzman olmuş, ahkâm kesip duruyor.
Öte yandan devir kötü azizim, bizim zamanımızda böyle miydi?
Bize "Höt!!" dediler mi, susup otururduk. Çok saygılıydık biz çoook. Ya şimdi?
Yeni nesil pek hayırsız, işleri güçleri bildiğini okumak. 
Ben diyorum ki "Dur o işi kendin beceremezsin, senin kafan çalışmaz, karar veremezsin... Beni dinle, bak bana; hayat boyu hakkımda nasıl da harika (?!) kararlar vermişim, Şeyy! pardon verilmiş...(Neyse o kısımlar seni ilgilendirmez.)
Keşke kıymet bilen bir birey olsan da tüm benliğinle benliğime teslim olsan, işte o zaman görürdün hayatının nasıl da kolaylaştığını.”  Dinleyen kim??
Bir de inat ki şu insanoğlu sorma. Neymiş efendim; daha iyisi, daha farklı ve uygun bir yoldan yapılabilirmiş. Neden deneyimlemiyormuşuz. Bak bak! Çok biliyorsun sen!
Halbuki herkes vazifesini bilip bana, sadece bana hizmet etse ne güzel olur. Asabiyim nihayetinde, şu kadarcık anlayışı da hak ediyorumdur herhalde.
Hem ne olacak canım, kimseden bana ruhunu satmasını beklemiyorum ki, pazarlıksız teslim etsin yeter. Aksi halde biraz sert çıkışabilirim, zira; mazeretim var asabiyim ben.
Yeri geldiğinde çok güzel severim muhatabımı, yollarına gül döker hediyelere boğarım. Mutluluktan ne yapacağını şaşırtırım, böylece âleme ders olsun ve nasıl "Her dediğimi yapacak olana kurban olduğum" anlaşılsın. 
Ayrıca kimse benden bir vaatte bulunmaksızın bedeller ödememi de beklemesin (Zaten yaş tahtaya basmam ya), nihayetinde itaat edilmesi gereken o 'akıllı' ve 'üstün' kişi “ben”im burada (Dolayısıyla bana düşmez o işler). 
İnsanların ürkmesini sağladığımda kendimle pek gurur duyuyorum, zira böyle anlar çok heybetli ve güçlü hissetmemi sağlar. Bu durumda mutlulukla aramdaki tek engel, tüm bu karşı konulamaz heybetime karşın insanların “Pervasızca beni ezip geçerek” küstahça kendi rotalarını çizmeleridir. Bu, kontrolü elden kaybettiğimi fark ettiğim kaygı verici bir andır benim için. Zira olayların akış sürecinden bîhaber olmak en nefret ettiğim durumdur. 
İşte sonra diyorlar ki “Öfkelendi”. Lakin siz sinirlendirip bu noktaya getiriyorsunuz insanı kardeşim, kaç kere söyledim, asabiyim ben.
Fakat, durun!.. Tüm karizması ile şu karşımda bana bakan da kim? 
“Hey! Buralar benden sorulur, öyle elini kolunu sallayarak benim diyarımda gezemezsin! Sana diyorum sana!”( Diyecek oldum içimden).
Lakin... Bu elimi kolumu, dilimi bağlayan güç de nesi. Dünyadaki hiçbir durumu, etkiyi ve en önemlisi de benim o muhteşem şöhretimi umursamadan karşımda dikilmiş bilgece konuşmalar yapıyor. Bu “Kendinin efendisi” kişi üzerine giyindiği “Vakar” elbisesi ile gözlerimi kamaştırdı da, gözlemlediğim bu hal karşısında içimdeki çocuk elimden tutup beni şöyle bir kenara savurdu. 
Bir dakika bir dakika... Tamam, dur hepsini bir baştan düşünelim; bugüne kadar yaptıklarımda hiç suçum yoktu ki, sadece asabiydim birazcık, o kadar. Mazeretim vardı yani. 
Mazeretim vardı da o yüzden seni görmedim çocuk...
Mazeretim nedeniyle ihtiyaçlarını pek umursamadım senin, bazen dövdüm, bazen sövdüm / kırdım. Ta ki bu “Vakur Efendi” benim tokadımı nazikçe bana çevirene kadar. 
Aslında sandığım kadar da havalı biri değilmişim. Bilge de… Yaşadıklarımdan kendime bile kılavuz olacak bir tecrübe çıkardığım da söylenemez. Esip gürledim sadece. Duyarlar sandım. Duyup sinerler sandım. Sinip istemsizce itaat ederler sandım. Bunun beni mutlu edeceği hülyasına kapıldım. Heyhat ki, hepsi ruhuma tutunmuş bir kambur topağından ibaretmiş.
Âh! Nihayet gördüm ki güzel gülüşlü çocuk, meğer aslında senin elimden tutmana ihtiyacım varmış. Başka bir deyişle, seni cömertçe ve alabildiğine samimiyetle sevmeye...
 

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :