ÖLÜM PAZARLIĞI
ÖLÜM PAZARLIĞI
SERKANT DERVİŞOĞLU
İnsanların ölüm hakkındaki düşüncelerini bazen hakikaten aklım almıyor. Diyorum bende ciddi bir problem var ya da haklı olmak için değil ama insanlarda bir tuhaflık var. Bu ara ölüm haberleri çok alıyorum etrafımda. İnsanlar dünyalarını değiştiriyor. Ne olur ne biter hiç bir fikrim yok öbür taraf için. Çok güzel bir söz var doğrusunu Allah bilir.
Ama öyle yani nerden bileceğiz.
Bilinmeyen taraf ilgili asıllı asılsız gibi gözüken hurafeleri hayatımızın merkezine koymanın ne manası var.
Merkezde olması gereken şey şu olmalı ben bir faniyim baki olan Allah kısa bir vakit burada misafirim ve Allah’ın rızası olan şekilde yaşamak.
Takdir Allah’ın.
Burada yapman gerekenleri yapma, millettin canını oku. Sonra arkandan hayır duası niyazı bekle.
Şu kadar hatim, su kadar hayır hasenat yapın şeklinde direktifler ver.
Kırdığın kalpleri bir araya getirsek Mars’a onda defa gidilir. Sen bu yaşamında hoyratça can yak, sonra şuraya adak, buraya hayrat deyip medet bekle.
Bir de şöyle üç kağıtçı ruhban sınıfı var. Vatandaş ölmüş, geride kalanlar üzüntülü sıkıntılı. Ruhban sınıfı bunlara şeytan gibi usulca yaklaşır.
Öbür dünyada rahat etmesi için şu kadar para bağış hayır hasenat adı altında kan emici gibi vampirler vardır. Bu da maalesef dinin emri gibi monte edilmiştir ceplerimize.
Kişinin burada yapmadığı pazarlığı, hesabı öbür taraftaki hayatı için yapmaya başlarlar.
Ve yatarlar kalkarlar topluluk bile kurar bunlar.
Terbiyesiz herifler.
Orada içecekleri şarabı ve seks hayatlarını bile kurgularlar.
Ruhban sınıfı çok entersandır. Bunlara malzeme ver, sonsuz fantezi dünyası yaratmada üstlerine yoktur.
Rahmet olsun Jules Verne ve kulakları çınlasın George Lucas bunların eline abdest suyu bile dökemezler.
Parmün dansı adlı romanda bir hikaye vardır. Hatırımda kalan Hint diyarı olsa gerek bir kadının kocası ölüyor. Bunların sözde dinine göre bir kadının kocası ölürse karısının da yanında beraber yakılması gerekiyor canlı canlı. Bak şu heriflerin işine.
Peki sonra ne oluyor?
Bu ruhban sınıfı ölenlerin evlerindeki bütün mal mülk toparlayıp tapınağa indiriyor. Anlayacağın din adına mafya gibi çöküyorlar ve cinayet işleyerek yapıyorlar bunu.
Artık ne yalan söylüyorlarsa “kocanı yalnız bırakma, sen burada ne yapacaksın, tek kaldın, sevdiğin olmadan hiç bir şey anlamı, yok sende onla git”. Tabi uyanıklar kadın ölürse kocayı yakamıyorlar. Kocaya rahat çökemiyorlar herhalde.
Öldükten sonra olacaklar hakkında yaptığımız endişeyi Allah’ın hoşuna gitmeyecek davranışlar ve düşünceler için yapsak zannediyorum dünyayı değiştirince daha fazla içimiz rahat ve teslim gideriz gibi geliyor.
Bunları söylerken empatisiz de söylemek istemiyorum tabi. “Sen gençsin” nereden bileceksin diyenler olabilir. Anlamadan, bilmeden konuşmak kolay diyebilirsiniz de.
Biri hasta yatağında ve ya yaşından dolayı daha duyarlı ve çaresizlikten bu tarz düşüncelere daha fazla maruz kalıyor. Dünyayla olan meşgale fizksel olarak azaldığından ve telafi etme düşüncesi akıllara gelse bile buna takat yetmeyeceği düşüncesi, korku oluşturabilir.
Dolayısıyla huzurlu olmak için hayali bir rahatlama ve ümit besleyebilmek için zihnin hurafeler uydurmasına, buna inanmak yapılacak tek çare gibi göründüğünün de farkındayım.
Amacım bu rahatlama sürecindeki düşüncelerden döndürmeye çalışmak da değil.
Şuna eminim ki biz bu düşüncelerden vazgeçer ve Allah’ın rızasını kazanacak şekilde yaşar, derin farkındalık içinde olursak ve amel edersek yani allah’ın bizden istediği şekilde yaşarsak biliyorum ve inanyorum ki (Fa'lem ennehu lâ ilâhe illâllâh) bize bu psikolojik ve şirk dolu düşünceler vasıl olmayacak.
Yine de doğrusunu Allah bilir.
Yorumlar