ALINDIN MI CİCİM BANA
Prens ve prenseslerin işi de zor hakikaten. Sana kral ve kraliçe dışında pek kimse bir şey diyemez, dominant bir eşe denk gelmediğin sürece. Bunlardaki problem, her istediklerinin genelde olması.
Gözlem / İlim / Şahitlik
Prens ve prenseslerin işi de zor hakikaten. Sana kral ve kraliçe dışında pek kimse bir şey diyemez, dominant bir eşe denk gelmediğin sürece. Bunlardaki problem, her istediklerinin genelde olması.
“Yâ Râb zî dû kevn biniyâzem gerdân, Ez efser-i fakr ser-efrâzem gerdân” (“Ey Allah’ım! Beni iki dünyada da muhtaç etme. Yokluk tacı ile başımı yücelt.”)
Dün anneler günüydü. Kimi için çok özel, kimi için sadece kapitalist sistemi besleyen sömürücü bir güç, kimi içinse acılıydı. Her evlat içinde farklı bir duygu taşıdı.
Ne yazık ki bazı insanlar sevilmeden büyümez, görülmeden büyür
Bedenin taşıdığı yük gözle görülür fakat bir de dilin söyleyemediği bizi içten içe yoran, yıpratan duygu yüklerimiz vardır. “Nasılsın?” sorusu sorulmaz ama cevabı beklenir.
Bazen anlamsızca hassaslaşırız; sebebi nedendir, bilemeyiz çoğu zaman. Aslına bakarsak bunu pek düşünemeyiz de. Marifetten saydığımız da çok olmuştur malum; hassaslık, şu zamanda çok kıymetli bir hal göstergesi değil mi, küçük prenses?
Sen hiçbir hastayı ziyaret ettin mi, nasılsın diye sordun mu? Muhtaç birine dokundun mu, susuz bir canlıya su verdin mi? İlme ihtiyaç duyan bir talip olana ilmini paylaştın mı?
“Namazdan önce hoca cemaate 'safları sıklaştıralım... araya şeytan girmesin' demiş . Temel de hocam demiş 'burada saf ne arar, hepimiz uyanığız, şeytan zaten giremez.”
Safları sıklaştırmak ve derin anlamı üzerine tefekkür ettim biraz.
Geldim, bozkır kokan eteğine… Önce dökülen yemişlerden verdin bana. Baktım şöyle… Titrek ve ölçmeye kudretimin yetmediği yüceliğine… Biliyordum, yükseklerde hiçbir şey yetişmez. Neyle doyuracaktın beni?
İnançlı olmak gerçekten zordur. Eğer üzerine tefekkür etmeye ve samimi olmaya kalkarsan, lafla değil, hayatında yaşaman gereken bir gerçekliğe dönüşür. Bunu kabul etmek gerekir küçük prenses.
“Kısmet istektir” ifadesi hem kadere hem iradeye aynı anda dokunan, oldukça derin bir cümle. Kısmet… Hepimizin dilinde; “Kısmetse olur”, “Kısmet değilmiş”, “Kısmeti kapanmış” “Kısmet beklemek”… Peki anlam derinliğine hiç indiniz mi? Çok azımız derinini anlamıştır.
Zihnin ne olduğunu kavrama, dünyaya bakmanın değil dünyayı kendimize temas ettirmenin adıdır diyebiliriz. İnsan yalnızca gördüğü şeyi anlamaz. Kendine değeni, içinde yankı bulan şeyleri kavrayabilir. Kavrayış yalnızca bilgi ile değil tam bir farkındalıkla olur.
Aşağı düşmek korkusuyla tüm zirveleri kaçırıyorsun. Bu incitici korkuyla yaşıyorsun. O yüzden hiç tırmanmıyorsun. Çünkü senin için önemli olan yükseklerde bulunmak değil düşme ihtimali.
Ya ben de yürüdüğüm bu yolda iddia ettiğim gibi dosdoğru mu gidiyorum yoksa bu saydığım rahatsızlıklar içinde olan insanlar gibi mi gözüküyorum? Çünkü bunlar bir yere gitmiyorlar, gidiyormuş gibi yapıp türlü sebeplerden sanki yürüyen merdiven tersine giden ama sürekli aynı yerde kalan varlıklar mıyız?
Her içsel kapı, Ali’sini bekler. Yani sahip çıkan, tutan, yol gösteren Ali olma hali … O hâl bizde ancak vicdanla uyanır, cesaretle konuşur, merhametle yürür.
Ve sen içindeki Ali hâlini uyandırdığında, artık yalnız değilsindir.
Ah dünya, bitmeyen istekler çeşmesinde boğulmak için yaratıldık sanki. Gittikçe maddi dünyanın sahte yalnızlığında kayboluyoruz. Her an değersizlik ve yetersizlik içerisinde boğulmayı bekleyen mahkûmlar gibi yargılanıyoruz sosyal çevremizin hâkimleri karşısında.
Sen olmasan ne olacak? Hayat devam edecek tabii... Nasıl senden önce devam ediyorsa, aradan sen çıkınca da gayet güzel devam edecek.