Her insanın yolculuğu farklıdır, inanın buna. Ortak bir havuzun içinde olsak da aynı mesleklere sahip olsak da ırklarımız, dinlerimiz, cinsiyetlerimiz ya da tuttuğumuz takımlar aynı olsa da her birimizin yolculuğu mucizevi şekilde farklıdır.
Durduğun yer ne kadar sağlam yapılmış küçük prens? Kendi inşa ettiğin yapı ne kadar sağlam inşa edildi. Peki o yapıyı sen mi inşa ettin?
İmalatta kullanılan hammadde bakımından ve biçimsel olarak birbirinden çok farklı iki nesne; kavanoz ve kapağı. Ayrı ayrı incelendiklerinde alakasız gibi görünen bu iki nesne, ancak buluştuklarında mantıklı bir iş birliğini ifade eder. Biri olmadan diğeri bir işe yaramaz.
Geçen gece dost meclisindeydim yine; konu aşka geldi.
İnsanın , insani aşktan rahmani aşka yolculuğunu konuştuk.
Gelelim bize ve bizim ne yaptığımıza... Gerçekten durduğun yerden daha ne kadar sızlanıp duracaksın? Hakikaten bir Mesih'in gelip seni kurtaracağına inanıyor musun? Ve ömrünü onu bekleyerek mi geçireceksin? Bu arada, hala bekleyenler var, dini vecibe gibiymiş gibi bekliyorlar.
Nasıl söylenir bilemiyorum ama direkt söyleyeceğim. Şu içinizdekileri bir salın artık. Tamamen içsel rahatlama olsun diye yazıyorum, ben de ne yapayım, burada içimdekileri salabiliyorum. İnanın, yazarak çok rahatlayabilirsiniz. İnşallah. Tabi her zaman işe yaramayabilir, ama en azından ortalığa dökülür, bir yüzleşme olur.
Bazen tuhaf insanların arasında kalınca böyle olursunuz; zihinsel bir satranç tahtasında karşınızdakilerle gizli bir savaş içinde bulursunuz kendinizi. Başınıza sık gelmiştir ya da fark etmemişsinizdir. Olabildiğince kendimi rahat bırakmaya ve kendim olmaya çalışarak, metin olmanın hürlüğünü her bir nefes alışımda hissetmeye çalıştım. Bir nevi savaş meydanında soğukkanlı kalmaya çalışmak gibi...
Bazıları için sessiz bir ortam dayanılmaz, can sıkıcı, hatta hayattan kopuşun; neşesinin ve anlamının yok olduğu bir his yaratabilir. Bunun saçma bir savunma olduğu, tartışmaya kapalı bir konu; bunu söylemeye gerek bile olmadığını düşünüyorum.
Aşkın sakız gibi dile dolanması hep tuhafıma gitmiştir. Nasıl bu kadar rahat dile getirilebiliyor aşk. Yoksa ben mi çok büyütüyordum? Tabulaştırıyor muydum, onu ulaşılması imkânsız bir şey olarak mı görüyordum? Ya da yaşadıklarımı aşk zannedip, onu hafife alarak kibire mi kapılıyordum? Belki de “şöyle olmalı, böyle olmalı” diyerek sınırlarını çiziyordum , bilemiyorum.
Hayatında olan bitenler karşısında çaresiz, ümitsiz ve elinden bir şey gelmeyenlere karşı bu şahısların yaptığı iletişim bozukluğu bir derece kabul edilebilir. Senin kendi kendine yarattığın ve seçimlerin yüzünden oluşturduğun mutlu tablonun hakikatte bir balondan ibaret olması bizim suçumuz mu? Ve balon hayatının içinde boş bir havadan başka bir gerçek olmadığı gözükmesin diye biriken sinirini, sahte ve suni dertlerle abartarak etra
Kendi ayaklarımıza vurduğumuz prangalardır bahanelerimiz.
Kabulün aklî zorluğu, nefsin inatçılığı, bilincin örtüsü, aklın ise savunma kalkanıdır.
Algıların kilidi, hakikate karşılık kalbin delâletidir.
İnsan bazen kaybolmuş hissediyor. Hele bir de alışık olmadığı bir koşuşturmanın içine dalınca. Kontrolsüz bir şekilde cereyan eden hadiseler karşısında, bir anda yağmur gibi yağıyor her şey.Burada tehlikeli olan, Hak gibi gözüken olayların içinde Hakk'ı unutmak doğrusu
Yalnızlığımı sorgulayan
Ve "karanlık" olarak isimlendirdiğiniz,
Sadece benim bildiğim, benim aydınlığımdı o fütursuzca yargıladığınız.
Sevmişiz hükümlerimizi. Zanlarımıza, hayallerimize tutunmuşuz aşkla kendimizin çok ötesinde. Büyük bir sevdamız var bir türlü bırakmadığımız. Harika bir dost, yaren olmuş bize hallerimiz. Kıymetlimiz, ebedi dostumuz, tutunacağımız tek dal yaşadığımız ve kimsede olmayan o yüksek haller...