GİRİŞ

Kendilik Bilinci

Gözlem / İlim / Şahitlik

KENDİLİK BİLİNCİ OKULU

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Hepimizin çok sevdiği, meşrep fark etmeksizin sevdiği bu dizeler, bizim bir yerden bir yere götürüyor. 
Aşık Veysel zâhiren görmese de mânen bir yolda olduğunu ve bu yolun şeklini bizzat görmüş, tecrübe etmiş bir şekilde anlatıyor.

DURDURUN DÜNYAYI İNECEK VAR

Şu dağınıklığı bir toplamak lazım. Yüreğimdeki basiret bağlanmasının ilk tedavisi bu olsa gerek. Toplamalı tüm o kırılmış(lık)ları, döküntüleri... 
Öyle halının altına süpürür gibi değil ama, dönüştürmeli teker teker. 

YANLIŞ YERDE ARADIK.

Sünnetullah’a, Allah’ın koyduğu sisteme aykırı olan yanlış yerde doğruyu aramak mümkün mü? 
Gerçeği ancak doğru yerde buluruz. İlahi sistemin itidal ölçülerine aykırı başka yerde aramak beyhudedir.

ÇAKIL TAŞLARINA CEVAP

Taşları toplarken “Takılmış olan bir güneş gözlüğünün, ancak ışığın yansıması ile algılanabilecek bir rengi örtbas edebildiği gerçeği” ile karşılaşmam tam anlamıyla bir tokat etkisi oluşturmuştu... 

 

BENİM ÇAKIL TAŞI KALBİM

Yaşadığımız hiçbir olay, karşılaştığımız hiçbir olgu sıradan ve küçük değil görüyor musun? 
Her düşünüş, algılayış, seziş, bakış, hissediş de öyle. Kim bilir bizi nasıl bir taşa dönüştürüyor?

KENDİLİK GÜCÜ

İnsanın aklına süper kahramanlardaki gibi güçler geliyor ya da menkıbelerde anlatılan kerametler, hepsi de kulağa inanılmaz derecede hoş geliyor. Hoş gelmekten öte hayattaki amacı haline gelen ve bununla hallenip gerçekle hayali ayırt edemediğimiz bir noktaya geliyor. 
 

BÜLBÜLÜN ŞARKISI

Hangi iklime misafir olduysa bu “bahar” o diyarda bir şenlik, bir sürur. Bir akça deve çöker kapının önüne de coşkun bir heyecan kaplar tüm ev ahalisini. 
Gül Kervanının sadık yolcusuna ne’ylemeliydi, ne sunmalıydı ki unutsun tüm o yılgınlıklarını. Zira gideceği daha çokça yolu vardır, üstelik pek zahmetli ve dikenli...

BİZ KONUŞURKEN

Biz konuşurken en çok neyi seviyorum biliyor musun? Gözlerime düşüp beni dikkatlice dinlemeni, kalbini açıp, işittiğini görmeyi. Bazen sorunlara çözüm üretmek konusunda çaresiz kalmış olsan bile sadece dinlemen düğümlerimi çözmeme yardımcı oluyor. Ne kadar samimi olduğunu parıldayan gözlerinden hissedebiliyorum.

DEDE EFENDİ

Hafızam beni yanıltmıyorsa 1840’larda bir bahar günüydü. Ney sesleri tatlı tatlı mırıldanmalardaydı. Galata Mevlevihânesinin bahçesinde kuşlarda bu kadim diyarın seslerine ayak uydurmuş bir haldeyken Dede Efendi ile karşılaştık. Hani “Bizim Dede” biliyorsunuz işte o. Yoksa bilmiyor musunuz? Nasıl yani O’nu tanımayan mı var?