Öylesine kendi halinde oturuyordu kenarda en son ne zaman bir dostla hasbihal ettiğini hatırlamaksızın.
Sonra bir el geldi ve çekip çıkardı o sessizlik girdabından; “Gel artık! yeter diri diri gömüldüğün” diyerek.
“Eyvah!! “ dedi, çok korkmuştu...
Göklerden Güneş etkisine girdik.
Yerlerde dengemiz halen Venüs.
Güneş etkisi de, bizi, anlayışta ve davranışta dengede olmaya davet ediyor.
Astrolojide Güneş, kişinin benliğini temsil eder, benlik duygusuna işaret eder. Güneş’in astrolojik göstergesi “ego”dur.
İnsan yaratılışı gereği inanan bir varlık.
Dolayısıyla bu durumun imana yönelmemizde de çok büyük bir etkisi var. Buna rağmen, zaman zaman karşılaşılan olaylar, düşünceler, duygusal dalgalanmalar Allah muhafaza kişiyi inançsızlığa da meylettirebiliyor. Yani gerçek imana ulaşmak özel bir tercih ve gayretin sonucu.
Bana bir masal anlat şeyhim.
İçinde ben olmayayım ve mümkünse bana ucu dokunamayacak şekilde olsun.
Ne güzel hayat değil mi?
Himalayalardan hikayeler olsun. Hele bir de oraya gidenlerin dilden dile dolaşan ve gelirken bin türlü şekil değiştiren hikayelerinden olsun.
Bunlar beni himayesine alsın, kollasın. Bulutların üstünde uçayım. O alemden bu aleme gezeyim.
AŞKIN KABESİ, GÖNÜLDÜR
Yerlerde Venüs dengesinin son günlerini yaşarken, Göklerden Jupiter etkisi gelmeye başladı.
Jüpiter, bize “Ben” dilini kullanmayı öğretmeye, kendimizin ve karşımızdakinin şahsiyetine saygı duymamız gerektiğini göstermeye geldi.
Merkezlenmek bizi etkileyen faktörlerin farkında olup, dengede sabit kalmaktır.
Bu etkenler, çevreye ait veya kendi öz dünyamızda yaşadığımız içsel tepkiler olabilir.
Neye yönelik olursa olsun, geçici zevk veren ve tutku hâline gelmiş, durmadan tekrarlanan girişimler merkezlenmeyi ketleyebilir. Esasen “Acaba bir çıkış var mı?” diye arabayı aynı çıkmaz sokağa tekrar sürmeye benzer.
“Ehliyetin var mı?” dedi. “Bilmem ki” dedim içimden, ”Ehliyet konusu çok karışık... “Meselâ, hangi konuda ehliyet? Bir kamyonu süremem lakin zihnimde çok güzel yük taşırım.
Gerçeği kim isteyip bulamamış?
Kişi kendini kaybetse, orada burada avare dolaşsa bile samimi bir istek olması halinde muhakkak bulur gerçeği. Hatta bilmiyor olsa da
Hayatı anlamak hakikaten çok zor.
Zaten kendimizi ne kadar anladık ki, hayatı anlayacağız? Cevap ikisi bir arada. Anlayarak olsa gerek. Sonuçta olaylar bizimle ilgili değil mi?
Herkesin dilinde bir “Güneş Tutulması” dır gidiyor.
Hem hoşuma gidiyor, hem de çok gülüyorum.
Bu aralar tutulmalar, kare açılar, Yerlerden gelen Mars dengesi derken şakulümüzden biraz kaymış olabiliriz, denge halimizden sapmalar yaşamış olabiliriz.
İçimde söven biri var; sinsice saklanır, adeta tetikte. Neyi beklemektedir bilir misin?
Bana yoksunluğumu anımsatacak işareti bekler pusuya yatmış.
Konfor alanından çıkıp kendimiz ile yüzleşmek elbette korkutucudur.
Fakat cesaret ve yiğitlik bu korkuya rağmen harekete geçebilmektir.
Bakın AY’a !
Yüzeyindeki lekelere !
Sanki Dünya’nın görüntüsünün aynadan yansıması gibi.
BÖYLE sorarak girmişti konuşmaya. “Ay ışığını öğrendin mi?”
“Herkesin bildiği kadar” diyerek cevapladım. “Nedir onlar?” diyerek devam etti. Anlattım.
Bir uzay mekiği adı sanki. NASA’nın belki Space X 'i kim bilir?
İşte benim kafamda böyle havada sürekli. İstiyorum bir şeyler, ama ne bilemiyorum.
“Bu, müttakîlerin şiarlarındandır diyor” Allah Ahzap Suresi 70. Ayet-i Kerimesinde.
“Ey iman edenler! Allah’tan ittikâ edin ve sözü doğru söyleyin.”