KÜÇÜK HESAPLAR BÜYÜK PROBLEMLER
Ahiret inancı toplumsal ve bireysel açıdan problemli bir alana oturtmuşuz maalesef.
Gözlem / İlim / Şahitlik
Ahiret inancı toplumsal ve bireysel açıdan problemli bir alana oturtmuşuz maalesef.
Şimdi başlığı neden böyle attım işine gelirsek putlarımızın sayısı o kadar fazla ki somut ve özellikle soyut olanı göz önüne alınca insan hakikaten ürküyor
İnsanın aldatma ihtiyacının heyecan eksikliğinden olduğunu söylüyor uzmanlar.
Ay ne enteresan değil mi?
Adeta bir ütopya kuruyordum zihnimde yaşantım ve etrafım öyle olsun diye… Üstelik de, kimsenin anlamadığı, duvarlarla çevrili bir dünya düşleyerek inşa ederken “kendi zindanının banisi” olmanın saçma mutluluğu içinde
Sisli bir gecede yalnızca baktığım yeri görebiliyordum.
Ya göremediklerim?
Beni umursuyor muydu?
Hiç zannetmiyorum ya da öyle avutuyorum kendimi.
Umutla yürümek benim elimde değil mi aydınlığı ve karanlıkları avucunda tutan sevgili
Birçok insanın sık sık yaşadığı, bazılarında ise kronik olarak devam eden bir sağlık problemi bu.
Korkuyorum.
Nedenini bilmeden…
Bazen zor zamanlardan geçersin.
Tarif etme hususunda da çok zorlanırsın.
Genelde tasavvufla ilgilenmeye başladığımızda bizden ne götürecekleri ile ilgili değil de neler kazandıracağıyla ilgileniriz. Bunun tam tersi olması lazım oysa ki.
Hafızam beni yanıltmıyorsa 1840’larda bir bahar günüydü. Ney sesleri tatlı tatlı mırıldanmalardaydı. Galata Mevlevihânesinin bahçesinde kuşlarda bu kadim diyarın seslerine ayak uydurmuş bir haldeyken Dede Efendi ile karşılaştık. Hani “Bizim Dede” biliyorsunuz işte o. Yoksa bilmiyor musunuz? Nasıl yani O’nu tanımayan mı var?
İnsanın aklına süper kahramanlardaki gibi güçler geliyor ya da menkıbelerde anlatılan kerametler, hepsi de kulağa inanılmaz derecede hoş geliyor. Hoş gelmekten öte hayattaki amacı haline gelen ve bununla hallenip gerçekle hayali ayırt edemediğimiz bir noktaya geliyor.
Anlamaya çalışıyorum Allah için. Gayretim hep bu yöne oldu.
Hüküm vermek ise beni hep ürkütmüştür.
Hepimizin çok sevdiği, meşrep fark etmeksizin sevdiği bu dizeler, bizim bir yerden bir yere götürüyor.
Aşık Veysel zâhiren görmese de mânen bir yolda olduğunu ve bu yolun şeklini bizzat görmüş, tecrübe etmiş bir şekilde anlatıyor.
Bir uzay mekiği adı sanki. NASA’nın belki Space X 'i kim bilir?
İşte benim kafamda böyle havada sürekli. İstiyorum bir şeyler, ama ne bilemiyorum.
Hayatı anlamak hakikaten çok zor.
Zaten kendimizi ne kadar anladık ki, hayatı anlayacağız? Cevap ikisi bir arada. Anlayarak olsa gerek. Sonuçta olaylar bizimle ilgili değil mi?